Site Haritası
Kur'an-ı Kerim
Hadis-i Åžerif
Hz. Mevlana
Eserleri
Bahâeddin Veled
Seyyid Burhaneddin
Åžems-i Tebrizi
Selahaddin Zerkubî
Sultan Veled
Hüsâmeddin Çelebi
Hz.Mevlâna Dergâhı
Sema
Adab ve Erkan
Yolun Mertebeleri
Çelebilik
Mevlevi Ayinleri
Mevlana Ä°htifalleri
Akademik
Yükle
Hizmeti Geçenler
Mesnevi Sohbetleri
Mesnevi Hikayeleri
Fihimafih Okumaları
Duyuru&Etkinlik
Haberler
Semazen Video
Semazen Radyo
E-Kart
Projelerimiz
Foto Galeri
Soru ve Cevaplar
Linkler
Evrad-ı Şerif
KONYA
Dinletiler
Ney NaÄŸmeleri



 

Google

Kur'an-ı Kerim

Dinleyelim

Hz. Mevlânâ'nın eserlerinden hangisini okudunuz?
Mesnevi
Divan-ı Kebir
Fihimafih
Mecalis-i Seba
Mektubat
Birkaçını
Hiç Birini
 
Röportaj

Emin Işık Dede ile bir Röportaj...

Size yapılan herhangi bir iyiliÄŸe şükretmeyen diyor, Cenâb-ı Hakk’a da şükretmiÅŸ olmaz. Evvela teÅŸekkür kullara, insanlara, yaratılmışlara bakar.

28 Aralýk 2011

Hocam eserlerinizde olsun, sohbetlerinizde olsun hep yaşanabilir olan aşkı, muhabbeti, tasavvufî, ahlâkî güzellikleri konuşuyorsunuz. En başta bunu sormak istiyoruz. Ahlâkın, tasavvufun veya muhabbetin, aşkın hayatta yaşanabilir olması için bizler neleri gözetmemiz lazım veya muhabbeti nasıl anlamamız lazım?

Ä°ÅŸe Peygamberimiz’den baÅŸlamak lazım. Peygamber Efendimiz’den baÅŸlamak lazım. Bence öyle yani. EÄŸer o bir ‘usvetun hasanetun’ o bir örnekse bizim bütün hayat standartlarımızla, ölçülerimizle onu örnek alarak hareket etmemiz lazım. Müslümanlık öteki dinlerden biraz farklıdır. En farklı olduÄŸu tarafı söyleyeyim size, Müslümanlık hayatın içinde doÄŸmuÅŸtur, hayatla beraber geliÅŸmiÅŸtir ve hep hayatın içinde olmuÅŸtur. Öteki dinlerde dindarlık hayattan kopma ÅŸeklindedir. Ä°nzivaya çekilme ÅŸeklindedir. Hint dinlerinde de öyledir, Brahman dinleri yani Hindu dinleri diyoruz ona, çünkü bir mezhep veya bir din deÄŸildir o, 600-700 tane dinin meydana getirdiÄŸi birtakım mezhepler koalisyonu ÅŸeklindedir. Budizm de öyledir. Budizmde ÅŸey olmak için evvela çekileceksin. Hıristiyanlıkta da manastırlar var iÅŸte. Åžimdi Müslümanlıkta tekkeler vardır ama manastırdan farklıdır. Manastır toplum hayatından kopup Allah’la baÅŸ baÅŸa kalmak, kendini ibadete vermek ve orda sürekli olmak içindir. Halbuki Müslümanlıktaki halvet kırk gündür. En fazla… Mesela itikaf diyoruz, on gündür. Ramazan-ı Åžerîf’in son on günüdür. Ha, yemek piÅŸti mi, servis yapılacak. Yanıp kül oluncaya kadar onu ocağın üstünde tutamazsın. EÄŸer halvet bir piÅŸme yeri ise her yemeÄŸin bir piÅŸme süreci vardır, o süreç bitti mi götürüp onu servis yapacaksın efendim. Åžimdi mesela şöyle söyleyeyim, bir Hıristiyan mabedine girdiÄŸiniz zaman en aÅŸağıdaki pencere üç metredir tabandan. Yani iki insan üst üste çıkarsa üstteki kiÅŸi pencereden ancak dışarıyı görebilir. Pencereler hep göz hizasının çok çok üstündedir, yukarıdan gelir ışık. Halbuki Müslüman mabetlerine gittiÄŸiniz zaman pencerelerin en fazla kırk-elli santim tabandan yüksek olduÄŸunu görürsünüz. Dışarıyı görebilirsiniz, ibadet ederken. Tabii, siz dışarıyı seyretmeyeceksiniz, yine kendinizi ibadete vereceksiniz. Ä°sterseniz siz ibadet anında Sultanahmet camisinde Marmara’dan geçen gemileri de seyredebilirsiniz ama seyretmeyeceksiniz. Önemli olan sizi meÅŸgul eden hayat ÅŸartları içerisinde konsantrasyonu yükseltip Allah’a kendinizi vermektir. Yani Müslümanlık; ibadetiyle, orucuyla, namazıyla, zekâtıyla hayır hasenatıyla hayatın içindedir, günlük hayatın içindedir. Dışarıdan kopuk bir din deÄŸildir. Bunun ne faydası vardır efendim? Ha, günlük hayatın içinde olmayan bir din günlük hayata etkili olamaz. EÄŸer siz manastıra çekilecekseniz yedi sene, sekiz sene, hatta ömrünüzün sonuna kadar senelerce… Mesela Pascal ki çok büyük bir insandır, büyük bir dehadır, zekâdır. Çok da sevdiÄŸim bir insandır. Efendim sen bir Müslüman din adamısın, Pascal gibi bir koyu Hıristiyanı niye seviyorsun? Çok seviyorum. Ama uyguladığı metot kendisini kurtarma bakımından güzeldir. Yoksa Pascal’ın Müslümanlığının kendi toplumuna hiçbir faydası yoktur. Bizde yemek piÅŸer ve servis yapılır. Ä°nsan biraz olgunlaÅŸtı mı o olgunluk etrafına, yakınlarına hatta aile fertlerine, dostlarına, arkadaÅŸlarına komÅŸularına sirayet etsin, onları da etkilesin istiyoruz. Yani hayattan kopuk bir dinin hayatın içinde etkili olması zaten söz konusu deÄŸildir. O bakımdan Müslümanlık hayatın içinde doÄŸmuÅŸtur, ilk Cuma namazı hurma bahçesinde hurma dallarının altında kılınmıştır, sonra oraya mescit yapılmıştır, Peygamber Efendimiz mescidini yaparken ÅŸato gibi yapmamıştır… Mesela Ashâb-ı Suffe diyoruz, nedir? Mescidin duvarının dibinde, ön tarafında oturup sohbet eden insanlardır. Peygamber Efendimiz çoÄŸu zaman Uhud’u ziyaret ediyor, etraftaki hurmalıklara gidiyor, oradaki kuyulardan su içiyor, su içtiÄŸi kuyuya dua ediyor: “Ey kuyu senin suyunu içtik, bize hakkın geçti, Allah senin suyunu kurutmasın, daha bol daha bereketli eylesin…” diyor.

Bu meydandan kalkarken birçok tasavvuf ekolünde olduğu gibi meydanla helalleşmek, niyazlaşmak, elbisesini giyerken öpmek gibi âdetler var. Bu, aşkı meşk etmek için mi?

Tabii efendim. Yani ÅŸimdi siz oraya bastınız, o toprağın üstünde yaÅŸadınız. O toprağın size saÄŸladığı bir fayda var, hizmet var. O hizmete karşılık teÅŸekkür edeceksin tabii, sen de onu öpeceksin. Allah seni depremden, kötülükten korusun… Size yapılan herhangi bir iyiliÄŸe şükretmeyen diyor, Cenâb-ı Hakk’a da şükretmiÅŸ olmaz. Evvela teÅŸekkür kullara, insanlara, yaratılmışlara bakar. Mesela diÄŸer tarîkatlarda da, Mevlevilikte de karşılıklı musafaha var hatta karşılıklı el öpme var. Eli öpenin eli öpülür. El öpenin eli öpülür. Ve eÅŸitler. Madem ki Rabbü’l âlemîn’dir Allah, âlemlerin Rabbidir, biz de âlemlerden bir kiÅŸiyiz. Müslümanlıkta imtiyaz yoktur. Âlim, fazıl, cahil, bunların hepsini eÅŸitlemiÅŸtir. “Ä°nnemel mü’minune ihvetün” diyor. Bu eÅŸitlenmeyi cemaat halinde kılınan namazda görüyoruz. Önce gelen fakir de olsa en ön saftadır, sonra gelen oranın valisi de olsa hatta padiÅŸahı da olsa en son saftadır. GeliÅŸ sırasına göre, camiye giriÅŸ sırasına göre saf tutulur. O bakımdan Biz, Rabbü’l âlemin’e inanıyoruz ve bu ibadet uygulamamızda kendisini gösterir. Böyle bir toplum yaratıyoruz. EÄŸer ÅŸimdiye kadar Ä°slâm toplumları arasında sınıf teÅŸekkül etmemiÅŸse Müslümanlığın aldığı bu tedbirler dolayısıyladır. Mesela, bizde asiller sınıfı yoktur. Veyahut da kontlar, yüksek rütbe sahipleri falan… Ä°mtiyazlı hiçbir sınıf yoktur. Bunu da evvela Peygamber Efendimiz yıkmıştır. Halbuki Mekke’de aristokrasi yani imtiyazlı sınıflar vardır. KureyÅŸ’in yerlileri, KureyÅŸ’in zenginleri ekâbir-i KureyÅŸ yahut da sanâdid-i KureyÅŸ dediÄŸimiz insanların zaten Peygamberimiz’e itirazları budur. Ebu Cehil’in ilk itirazı budur. Güzel ÅŸeyler söylüyorsun, bunlar güzeldir ama sen bizi diyor, kölelerimizle aynı safa tutuyorsun. Onlarla beraber olmak, onların seviyesine düşmek bizim için zillettir, diyor. Kabul edilemez bir ÅŸeydir, diyor. Ne kadar doÄŸru söylersen, güzel ÅŸeyler anlatırsan anlat, biz bunu kabul edemeyiz, diyor. Biz küçülmüş oluyoruz, diyor. Ne demek KureyÅŸ’in en asillerini, Habeşî gibi kölelerle beraber aynı safa sokuyorsun, bu olmaz, bu kabul edilemez, diyor.

Hocam, hayata tatbik edilebilmesinden bahsettiniz. O zaman şöyle özetleyebilir miyiz ve bu özetten sonra ÅŸu soruyu sorabilir miyim? AÅŸk insanı yetiÅŸtiriyor ve insan da bunun hayata nakÅŸ olmasına vesile oluyor. Ä°nsanla kaim oluyor. Her ÅŸey Allah’la kaim ama Allah’ın kaim olduÄŸunu insan, halife olan insan gösteriyor. Bu açıdan düşündüğümüzde insanın yetiÅŸmesi ve bu aÅŸkın yetiÅŸtirdiÄŸi insana tasavvuf açısından bakarsak birazcık açabilir misiniz?

Allah bu insanoÄŸlunu yahut da bu kainatı niçin yarattı? “Feahbebtü en u’rafe, fehalaktu’l-halka” buyuruyor. ben sevilmeyi istedim, ahbebtü – sevdim, en u’rafa- tanınmayı sevdim, tanınmayı istedim. Bunu istersen, istemek ÅŸeklinde istersen, sevmek ÅŸeklinde, arzu etmek ÅŸeklinde de, irade ÅŸeklinde de… fehalaktu’l-halka bunun üzerine diyor, mahlûkatı yarattım. Allah’ın tecellisine en ziyade mazhar olan varlık insandır. Rahîm ism-i ÅŸerîfinin tecellisine mazhar olan bütün varlıklar, Rahman ve Rahîm ism-i ÅŸerîfinin tecellisine mazhardır ama… Rahman da umumîdir. Rahman’ın tecellisine bütün mahlûkat eÅŸit derecededir. Rahîm’in tecellisine gelince kaabiliyeti, istidadı derecesindedir. Cansızlara Rahîm’in etkisi %5’se, canlılara %30’dur. Ä°nsana %90’dır, %100’dür. Yani canlılar içinde de insan Rahîm’in tecellisine mazhardır. Åžimdi o zaman Allah’ın Rahîm ism-i ÅŸerîfinin tecellisine en çok mazhar olan diÄŸer varlıklar içinde canlılardır, canlılar içinde iÅŸte otlar, aÄŸaçlar, hayvanlar en sonunda da insan. En üstün varlık.

Bu sebepten mi Rahmeten-li’l-âlemin’den en fazla istifadeyi insan yapıyor? Resûlullah Efendimiz’den?

Tabiî, tabiî. O, insanlara örnektir evvela. Bütün canlılara örnektir ama… Âzamî istifade o yüzden insandadır. Allah yarattığı her insanın kalbine o kendi ahvektu ifadesindeki rahîm ism-i ÅŸerîfinden bir sevgi hücresi, bir sevgi nüvesi, bir sevgi özü koymuÅŸtur. Ben ÅŸunu söylüyorum, benim sözüm de yeter ve Hazreti Mevlânâ’nın da ve bütün tasavvuf ehlinin de. Tasavvufun gayesi, Allah’ın kalbimize koyduÄŸu, yerleÅŸtirdiÄŸi o özü yakalayıp geliÅŸtirmektir. O tohumu orda besleyip bahçe haline getirmektir. Oraya ulaÅŸtığın zaman zaten sen de Rahmeten-li’l-âlemin gibi bakıyorsun. Bütün insanlara sevgiyle bakıyorsun. Allah sevgisi de öyle teÅŸekkül ediyor. Yani biz doÄŸrudan, direkt, Allah’ı sevemeyiz. Allah’ın eserlerini seveceÄŸiz ki O’nu sevmiÅŸ olalım. Mesela size birileri misafir gelse, yanlarında bir de küçük çocuk olsa, siz o çocuÄŸa gösterdiÄŸiniz sevgi ve ÅŸefkati ailesine göstermiÅŸ olursunuz. Anayı babayı ihmal edip sırf çocukla meÅŸgul olsanız ana-baba kendileriyle meÅŸgul olmanızdan daha çok memnun olurlar, daha çok mutlu olurlar. Åžimdi “Ya hû çocuÄŸu yere yurda koymadı, o kadar ilgilendi ki çocuklaÅŸtı âdetâ.” falan gibi bir ÅŸeyler söylerler. ÇocuÄŸu ihmal edip kendileriyle meÅŸgul olsanız o kadar mutlu olmazlar. Allah da diyor ki: “Benim yarattıklarımla, benim kullarımla meÅŸgul olun, onları sevin. Birbirinizi sevin.”

Hadîste de var, birbirinizi sevmedikçe gerçekten imân etmiÅŸ olmazsınız…

Aynı şey. Aynı şey derken şunu söyleyeyim: Mesela bir evde sekiz tane kardeş olsa, her gün hır gür o kardeşler birbirleriyle kavga etseler, ana baba mutsuz olur. Niye bu çocuklar birbirleriyle geçinemiyorlar, niye kavga ediyorlar diye. Ama o kardeşler âhenk içinde, sevgi muhabbetle birbirleriyle oldukları zaman ana baba da mutlu olur. Allah bütün insanlığın aile reisi gibidir. Hz. İsa da bunu söyler zaten.

Ve’l halk u iyalullah diye meÅŸhur…

Evet iyalullah diyoruz, yani bir ailedir. Bu kadar savaÅŸlar, kavgalar falan bizi mutsuz ediyor, savaÅŸa girenler, ölenler, onların ailelerini mutsuz ediyor. Ve Allah’ın rızası burada deÄŸildir. Ä°nsanların birbirini öldürmesinde deÄŸildir Allah’ın rızası. Birbirlerini sevmelerindedir. Tasavvuf da bize bu yolu gösteriyor. Evvela kendi içinde sevgiyi, o aÄŸacı yeÅŸerteceksin, onun meyveleri olacak ki baÅŸkasına ikram edeceksin. Kendi bağında bir ÅŸey yetiÅŸmemiÅŸse neyi ikram edeceksin? Kapkara bir dünya, kapkaranlık bir kalp, neyi sunacaksın? Kupkuru bir aÄŸaç? O Allah’ın verdiÄŸi sevgiyi kendi bağımızda, gönül bağımızda, gönül bahçemizde ekeceÄŸiz, biçeceÄŸiz, sulayacağız, geliÅŸtireceÄŸiz, onun meyvesinden de insanlara ikram edeceÄŸiz.

Son bir sorum olacak hocam. Bu medeniyet çölünde -spontane oluyor, bir yerden okumuşluğum yok. Böyle cümleler de kurmayı pek beceremem zaten ama- bu medeniyet sahrasında vahaların, serapların hayaliyle yaşayan, serapların bile hayaliyle yaşayan insan için, günümüz insanı için, insan bu bahsettiğiniz güzelliğin izini nasıl sürer? Hangi yöne doğru gider? Sizin şu birikiminizle vermek istediğiniz bir cevap, bir reçete var mı?

Her halükârda, her ÅŸartta arandığı zaman o imkânlar bulunur. Ezanların okunduÄŸu, minarelerin ÅŸerefelerinin mahyalarla süslendiÄŸi bir dünyada insan eÄŸer Allah’ı yahut Allah sevgisini bulamıyorsa baÅŸka nerede bulabilecek? Her yerde Allah birtakım imkânlar sunar. Ha, bu medeniyet dediÄŸimiz ÅŸey, bu yapay hayat, sanal hayat bizim iÅŸimizi zorlaÅŸtırıyor, engelliyor ama her ÅŸey bitmiÅŸ, bütün yollar kapanmış deÄŸil. Arada yine birtakım ara sokaklar var.

Sanal hayatı da bir mecazî aşk gibi kabul edebilir miyiz?

Tabiî iÅŸte o bize ÅŸunu veriyor. O iyi insanların hasretini çektiriyor. Bu ihtiyacı körüklüyor. Hayat ne kadar zorlaşırsa, ne kadar sanallaşır, maddîleÅŸirse mânevî hayata olan hasretimizi artırıyor. Bir nev’î baskıyla kendini getirmek. Mesela dayak yiyen insan, her gün baskı altındaysa insan, o daha çabuk kendini bulur. El bebek gül bebekse o daha çok kendini kaybeder. Bu hayatın üzerimize kurduÄŸu baskı bizim mâneviyata olan hasretimizi artırıyor, derdimizi artırıyor. O tarafı körüklüyor. O zaman ihtiyaç daha ağır ÅŸekilde kendini gösteriyor.

Belki de günümüzde Hazreti Mevlânâ’nın ve birçok tasavvuf büyüğünün âdetâ yeniden keÅŸfedilir gibi olmasındaki en önemli sebep budur diyorsunuz?

Evet. Åžimdi herkes samimiyete, herkes aÅŸka muhabbete susamış olarak -çünkü etraftan hile görüyor, riya görüyor, sahtekârlık görüyor, aldatıldığını görüyor- bütün bu karmaşık veyahut da bütün bu zor maddî ÅŸartların ağır bastığı bir dünyada “Ah, diyor şöyle bir gönül dostu olsa da onun elini öpsem.”diyor. “Ayağını öpsem.” diyor hatta. O bakımdan onun o hasreti insanlığa, gerçek insanlığa, gerçek sevgiye, gerçek samimiyete duyulan hasreti artırıyor. Biz de onu bulduÄŸumuz zaman nîmet bulmuÅŸ gibi oluyoruz. Ä°ÅŸte mesela ben ÅŸanslı bir insanım. Böyle ivazsız garazsız sırf Allah ehli, Allah adamlarından çok insan tanıdım. O da benim ÅŸansımdır. Allah’ın bana bir lûtfudur. Yani bu kitaplarda bulamadığın ÅŸeyleri o insanların simalarında, o insanların sözlerinde, sözlerinde deÄŸil daha çok davranışlarında buldum. Åžu ÅŸehir sokaklarını, meydanlarını aydınlatan büyük lambalar var ya, onlar da, mânevî dünyamızın lambalarıydı. Åžehirleri aydınlatan, sokakları aydınlatan lambalarıydı. Onlar azaldıkça ruh dünyamıza, mânevî dünyamıza da karanlıklar bastı.

Belki de bizim şansımız sizin gibi bir zât-ı âli ile, efendim, muhterem bir zâtla beraber olmamız oldu.

EstaÄŸfirullah, estaÄŸfirullah… Mesela Mithat Bahari Bey gibi son devrin son Mevlevî ÅŸeyhidir, son postniÅŸinidir. Onun bir beyti var:

Ey Bahari feyzi Mevlânâ ile yoktur kaza
Sen baharistan-ı sevdasın derunun laleza

Diyor. Åžimdi o neÅŸ’eyi bir defa aldıktan sonra o neÅŸ’eyi taşıyor. Onun gidiyorsun elini öpüyorsun sonra da bakıyorsun yüzüne yarım saat bir saat, ziyaret ediyorsun, o sana bir hafta yetiyor. O nazarla, o sözlerle… Birkaç güzel söz iÅŸitiyorsun… Ya hû, bir sevdiÄŸine bir defa selâm vermek için dahi bu dünyaya gelmeye deÄŸer. O sevgiliyle selâmlaÅŸmak için… SevdiÄŸin bir dostuna “Esselâmu aleyküm – aleyküm selâm, nasılsın iyi misin?- Ä°yiyim.” Bir candan dostuna… Bir candan dost bulmak için dahi bu dünyaya gelmeye deÄŸer.

Hadîs-i ÅŸerîf de tamamlanmış oldu. “Selâmı yayınız.” diyor.

Evet, selâmı yayınız.

Hocam çok çok teşekkür ederim.

Estağfirullah, sağolun, biz teşekkür ederiz.

 

Keşkül 15 Sayısı
Röportajı Yapan : M.Fatih ÇITLAK

Bookmark and Share

Bu Ropörtaj 4036 defa okundu.
Diğer Röportaj Başlıkları
Ö. Tuğrul İnançer ile Söyleşi 03.06.2013
Mahmud Erol Kılıç ile söyleşi 30.12.2012
Bilal Kemikli ile Tasavvuf ve Şiir Üzerine Söyleşi 20.09.2012
H. Nur Artıran ile Bayram üzerine 21.08.2012
Ömer Tuğrul İnançer ile 31.07.2012
Mehmet Fatih Çıtlak ile... 24.05.2012
MEHMET DEMÄ°RCÄ° Ä°LE... 15.05.2012
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ile... 04.04.2012
Cemalnur Sargut ile söyleşi 09.03.2012
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ile... 04.10.2011
MUHSİN İLYAS SUBAŞI İLE RÖPORTAJ: 13.06.2011
Prof. Dr. Cihan Okuyucu ile Ropörtaj 13.04.2011
MAHMUD EROL KILIÇ ile 05.01.2011
Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler 13.12.2010
Prof. Dr. Dilaver Gürer ile Mülakât 15.09.2010
H. Nur Artıran ile Ropörtaj 23.07.2010
Mehmet Fatih Çıtlak ile Edeb üzerine Mülakât 13.06.2010
EMİN IŞIK HOCA İLE TASAVVUF VE MEVLEVİLİK ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ 24.04.2010
İsmail Güleç ile Mesnevi Üzerine... 24.03.2010
Ä°brahim Gamard ile 18.02.2010
Prof. Dr. Ethem CEBECİOĞLU ile bir mülâkat 22.01.2010
Postnişin Mustafa Holat ile Ropörtaj... 14.12.2009
SavaÅŸ Åž. Barkçin’le Ropörtaj 05.11.2009
Dr. Safi ARPAGUÅž ile... 01.10.2009
Prof. Dr. Mehdi Aminrazavi ile 18.08.2009
Cemalnur Sargut ile AÅŸk Ãœzerine 27.05.2009
Ö. Tuğrul İnançer ile... 11.04.2009
Mahmud Erol Kılıç ile... 06.03.2009
Nur Artıran ile Söyleşi 15.01.2009
Seyid Hüseyin Nasr İle Mevlana Üzerine Söyleşi 19.12.2008
Üftâde Sempozyumu
Mehmet Demirci
Hz. Muhammed (s.a.v.) 'den Özür...
Muhsin İlyas Subaşı
GERÇEK VE SAHTE DİN REHBERLERİ
Misafir Yazar
BeÅŸ Duyu ile Yetinmek
M. Sait Karaçorlu
Hüdhüd ile karga arasındaki kavga
İsmail Güleç
MESNEVÎ HİKÂYELERİ
Adnan K.Ä°smailoÄŸlu
CELALEDDİN ÇELEBİ (II)
Lokman D. Solmaz
Sufi ve Tasavvuf
Cemalnur Sargut
KİMİN MÜRŞİDİ YOKSA
Mahmut Erol Kılıç
Hz. Mevlâna'yı yadediyoruz
Bilal Kemikli
MEVLANA DOSTLARINA TARÄ°HLER-I
İsmail Yakıt
Bir zamanlar adalet deyince
Cuma Mektupları
MESNEVÎ HİKÂYELERİ ÜZERİNE
Nuri ÅžimÅŸekler
Sahte Åžeyhler
Editör'den
DerviÅŸ...
Mehmet Fatih
Dünyanın düğünü var
H. Nur Artıran
Ä°SLAM TASAVVUFU - Soru ve Cevaplar
Editör'ün Seçimi
MEVLÂNA'YA GÖRE HZ. MUHAMMED (SAV)
Yakup Åžafak
Anasayfa | Hakkımızda | Site Haritası | İletişim | E-mail
Semazen.net'in resmi web sitesidir.
Web sitemizin dışında farklı sitelere yönlendiren linklerin içeriklerinden Semazen.net sorumlu tutulamaz.
Copyright © 2005, Tüm Hakları Saklıdır.
Sayfa oluşturma zamanı: 0.0308 sn.
Programlama: CMBilişim Teknolojileri Görsel Tasarım: Capitol Medya