Semazen net: Sayın Gamard, bizlere kendiniz hakkında biraz bilgi verir misiniz? Hazret-i Mevlânâ (k.s) ve eserleri ile ilk tanışmanız nasıl oldu?
Ä°brahim Gamard: Hazret-i Mevlâna ve eserleri hakkında ilk okumalarım 1971 yılına dayanır. 1975 yılında, Los Angeles’ta bir sufi grubundayken, üstadımız grubumuzu ziyaret üzere Konya’dan bir Mevlevi ÅŸeyh’ini davet ettiÄŸini açıkladı. Bu ziyaret’e bir ön hazırlık amacıyla R. A. Nicholson'un Mesnevî Tercüme ve Åžerhi’ni okudum ve tasavvuf eserleri’nin en büyüğü olduÄŸuna kanaat kıldım. Bir sonraki sene, 1976 yılında, Süleyman Dede efendi Konya’dan teÅŸrif ettiler. Geldiklerinde 71 yaşında idiler. Ben ve benim gibi birkaç kiÅŸi’yi sikke tekbiri ile sema’ya baÅŸlatarak, sema âyîn’i usûl ve adabını öğrettiler. Los Angeles’ta ki bir spor salonunda, kendileri ile yarı semâ talim ettik ve bunu takiben spor salonunu Süleyman Dede’nin kasetten dinlediÄŸimiz ses kayıdındaki tekbir eÅŸliÄŸinde temizledik. Bir sene sonra 1977’de eÅŸim ve ben Konya’ya giderek, Dede’nin evini ve Hz. Mevlânâ’nın kabrini ilk kez ziyaret etmiÅŸ olduk. Bu ziyaretten birkaç sene sonra, 1981 yılında, Mesnevî’yi orijinalinden okumak gayesi ile Farsça öğrenmeye baÅŸladım.
Semazen net: Batı camiasında Hazret-i Mevlânâ ve eserlerine yönelik sürekli artan bir ilgiye ÅŸahid oluyoruz. Bu ilginin ve dahi batı’da Hazret-i Mevlânâ’nın, tasavvuf anlayışının ve eserlerinin nasıl algılandığı hususunda bizlerle fikirlerinizi paylaşır mısınız?
Ä°brahim Gamard: Batı’da Hazret-i Mevlânâ’nın “Rumi” olarak bilinen ismi ve özellikle manevî coÅŸku ve ilahi sevgiyi konu alan ÅŸiirleri, Amerika’da ÅŸaşılacak düzeyde çok iyi bilinmekte. Hazret-i Mevlânâ hakkında erbabı tarafından yazılan eserlerde, hazret’in tasavvuf anlayışının merkezini Ä°slam inancının oluÅŸturduÄŸu tasdik edilmiÅŸ ve vurgulanmıştır. Fakat günümüzdeki popüler ingilizce Rumi çevirilerinde , Amerika’da genel olarak Ä°slam’a yönelik kuÅŸkulu ve negatif tutuma baÄŸlı olarak, Mevlânâ’nın ÅŸiirlerindeki islâmi içerik barındıran ve referans sunan beyitler ya çıkarılmış yahut en az’a indirgenmiÅŸtir. Bunun sonucu olarak Mevlânâ, yetiÅŸmiÅŸ olduÄŸu Ä°slami temelden kopartılmaya çalışılmış, kendisi bütün dinlere tolerans gösteren “evrensel mistik” anlayışının temsilcisi olarak tanıtılmıştır. Böyle bir yaklaşımın talihsiz ve uygunsuz olduÄŸu kanaatindeyim, çünkü Hazret-i Mevlânâ, Hz. Muhammed (s.a.v)’in en önemli takipçilerinden birisidir ve Mesnevî’si Fars dilinde Hz. Kur’ân’ın izahı/tefsiri olarak adlandırılmakta ve bilinmektedir. Hazret’in batı’da bu ÅŸekilde (evrensel mistik) olarak tanıtma giriÅŸiminin baÅŸarılı olmasının sebeplerinden biriside, oldukça popüler (fakat hatalı) olan Sufizm’in Ä°slam’dan ayrı olarak öğretilebilecek ve uygulanabilecek evrensel bir mistisizm anlayışı olduÄŸu ve Hz. Mevlânâ’nın bu tarz bir “sufi” anlayışının temsilcisi olduÄŸu fikrinin yapılanmasına destekte bulunan bir tablo çizilmesidir. Bu yaklaşım modelini yine aynı ÅŸekilde Hindu ve Budistlerin ruhani öğretilerinin batıya getirilmesinde görmekteyiz: insanlara dinlerini deÄŸiÅŸtirmeden, Hindu ve Budist tapınaklarına gidilmesine lüzum olmadan, Yoga yahut Zen meditasyonu yapabilecekleri öğretilmiÅŸtir. Aynı ÅŸekilde batılılara Ä°slam’ın gerektirdiÄŸi dinî yükümlülüklere baÄŸlı olmadan, Sufizm dahilinde olan manevi öğretileri uygulayabilecekleri, tasavvuf ÅŸiir ve eserlerini okuyabilecekleri öğretilmiÅŸtir.
Semazen net: Yakın bir zaman’da Hazret-i Mevlâna muhipleri için çok önemli bir kaynak oluÅŸturan “The Quatrains of Rumi” [Rumi’nin Rubaileri] isimli bir çalışmanızı tamamladınız ve yayımladınız. Böylesine kıymetli bir eseri kaleme alma fikri nasıl oluÅŸtu? Bizlere hazırlanma evresinden biraz bahsedebilir misiniz?
Ä°brahim Gamard: 1985 yılında, Türkiye ziyaretinden dönen bir arkadaşım bana Sadettin Heper’in hazırlamış oldukları “Mevlevî Âyinleri” isimli kitabı hediye etti. Bu kitabı kaynak alarak Hazret-i Mevlânâ’nın bazı rubailerini Ä°ngilizceye çevirmeye çalıştım, fakat modern Türkçedeki harflerden ve karekter dönüştürülümünden dolayı bazı kelimeleri anlamakta zorluklar çektim. [ÖrneÄŸin, ingilizcede ki “butcher” kelimesi Türkçe’de “kasap” kelimesine tekabül ediyor, fakat aynı kelimenin Farsça sözlükteki “qaSâb” olarak geçen karşılığını bulabilmek için, evvela çeviri yapan kiÅŸinin “kasap” kelimesindeki “k” harfinin ‘kâf” deÄŸil ‘qâf’ harfine tekabül ettiÄŸini, ‘s’ harfinin ‘sîn’ deÄŸil de ‘Sâd’ ‘a tekabül ettiÄŸini, kelime içinde yeralan ikinci ‘a’ harfinin ‘â’ olduÄŸunu ve ‘p’ harfinin ‘b’ye tekabül ettiÄŸini bilmesi gerekiyor.] Bir dostum, yaÅŸadığım yere yakın bir mesafede olan Berkeley Kaliforniya Ãœniversitesinde yeni bir Afganistanlı Fars edebiyatı profesörünün görev yapmaya baÅŸladığından bahsetti. Kısa süren bir otobüs yolculuÄŸundan sonra, üniversiteye giderek Dr. Ravan Farhadi ile tanıştım. Kendisine orijinal Farsça metinden çalıştığım rubaileri gösterdikten sonra, kendileri rubaileri çabucak bir kağıda yazdı ve sesli bir ÅŸekilde basit ingilizce çevirilerini söyledi, ben bunları not aldıktan sonra bana dönerek “Hadi bütün rubaileri çevirelim!” dedi. BoÅŸ vakitlerimizde üzerinde çalıştığımız bu projenin tamamlanması tam 22 sene sürdü. 2000’e yakın rubaiyi konu baÅŸlıklarına [aşık- maÅŸuk gibi] ve içeriklerine göre düzenledik. Buna ek olarak rubailerin tasavvufi açıklamalarını yazdık, ek bilgileri derledik. Bütün kitabı, Farsça metin dahil olmak üzere kendi bilgisayarımda yazdım ve hazırladım. Eser üzerinde çalışmaya baÅŸladığım günden itibaren, aslına uygun olması adına ve çevirinin iyileÅŸtirilmesine yönelik olarak aklıma gelebilecek her türlü geliÅŸtirmeyi yapmaya çalıştım ve bunun için yıllarımı verdim. Çünkü Hazret-i Mevlânâ’ya ait eserlerden birisinin çevirisi, bir çevirmenin yapabileceÄŸi ve sunabileceÄŸi çabaların en iyisine layıktır.
Semazen net: Yıllarca yapmış olduÄŸunuz çalışmalar’da Hazret-i Mevlânâ’nın rubaileri’nin oldukça önemli bir bölümünü Ä°ngilizce’ye çevirdiniz. Rubailerin bir baÅŸka dile yapılan tercümelerinde, metnin orijinalinde yer alan kelimelerin doÄŸru olarak aktarılmasında ve verilmek istenen mesajın tam olarak sunulup sunulamayacağı konusunda fikirleriniz nelerdir? Dil’in asıl mana’yı aktarmakta âciz kaldığı, Farsçasının diÄŸer dil’deki çevirisinde karşılık bulamadığı ve anlamın aslını temsil edemediÄŸi yerler var mıdır?
Ä°brahim Gamard: Yapmış olduÄŸum çeviriler genellikle metne bağımlı çevirilerdir, fakat Fars dilinde bir çok deyim mevcut. Bu deyimler’in bağımlı çevirileri yapılmak istendiÄŸinde, çeviriyi yapan ya birebir tercüme yapamıyor ya da anlamsal öz, yani aslında verilmek istenen anlam kayboluyor. Bu tarz durumlarda daha serbest çeviriler yaparak, genellikle metnin sonundaki dipnotlara ifadelerin esas anlamlarını da ekliyorum. Ä°ÅŸte bu yüzden “The Quatrains of Rumi” “Hazret-i Mevlânâ’nın Rubaileri”nin çevirisinin hazırlanmasında Afgan asıllı ve anadili Farsça olan Dr. Ravan Farhadi’nin yardımlarını almış olmaktan, tercümelerimi düzeltmeleri ve Rûmî"nin zamanının Farsça"sını öğrenmemde deÄŸerli katkılarını esirgememelerini büyük bir nimet olarak görüyorum. Ana dilinin Farsça olmasının yanında, Dr. Farhadi kapsamlı bir üniversite eÄŸitimine sahip olup, klasik/ortaçaÄŸ Fars edebiyatı konusunda da uzmandır. Çevirilerimin mümkün olabildiÄŸince doÄŸru ve sadıkane olması hususunda duyduÄŸum mükellefiyyet, beni yıllar önce Hazret-i Mevlâna’nın Mesnevî-i Åžerifinin tamamını aslına en yakın olarak Farsça’dan Ä°ngilizce’ye tercüme etmiÅŸ olan Ingiliz âlîm Nicholson’ın metodunu kullanmaya yöneltti. Nicholson Mesnevî’nin tercümesini hazırlarken (1926-1934) kelimelerin mana’sının doÄŸru anlaşılması için yanlarına parantez açarak, açıklayıcı ek ifadeler kullanma metodunu uygulamıştı. Uzmanlar sonraları bu parantez içindeki açıklayıcı kelimelerin dikkati dağıttığına kanaat getirerek, kullanmaktan kaçınmışlardır. Fakat, günümüzdeki popüler “Rumi çevirileri”nin ne kadar çarpıtılmış ve güvenilmez olduÄŸunu farkettiÄŸimde, çevirilerimde okuyucu’nun bir ayrım yapabilmesi için, hangi kelimelerin Farsça’dan direkt çevrilmiÅŸ olduÄŸunu, hangi kelimelerin çevirinin akışı ve anlamın netleÅŸmesi açısından benim tarafımdan eklenmiÅŸ olduÄŸunu belirtmeye karar verdim. Bununla beraber, Hazret-i Mevlânâ’nın ÅŸiirlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için beyit açıklamalarının ve yorumlarının paylaşılmasının son derece önemli olduÄŸuna inanıyorum. Dolayısı ile, web sitem olan (www.dar-al-masnavi.org) Mesnevî’den ve Divan-ı Kebir’den beyitler’in açıklamalarının bulanabileceÄŸi sayılı kaynaklardan birisidir.
Semazen.net: Günümüzde dil ve çeviri konusunda farklı seviyelerde ilim ve bilgi sahibi olan birçok kiÅŸi Hazret-i Mevlânâ’nın tasavvufi görüşleri’nin yayılmasına katkı’da bulunmaya yönelik olarak eserlerini farklı dillere çevirmek gibi çok ciddi bir sorumluluÄŸun altına giriyorlar. Bu niyette olanlar ve yapanlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Ä°brahim Gamard: Tercüme edilmiÅŸ eserlerdeki mevcut yanlış anlaşılmaların büyük bir çoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturan sebep, bazı yazarların Hazret-i Mevlana'nın ÅŸiirlerini orijinal Farsça'larından okuyamamalarına raÄŸmen kitaplarının kapaklarında kendileri için: "çevirileri yapan" veya 'tarafından çevrilmiÅŸtir" ibarelerini kullanıyor olmalarıdır. Yazarların kendilerini tanıtırken kullandıkları bu tarz ifadeler aslında halk’ın yanlış bilgilendirilmesine sebebiyet vermektedir. Ä°nsanlar “çevrilmiÅŸtir” ifadesini, metnin Farsça’dan birebir yapılmış tercümesi olarak algılamaktalar. Oysa ki okuyucu’nun elindeki bu kitap, daha evvel Farsça’dan Ä°ngilizce’ye ÅŸerhi yapılmış olan yine aynı eser’in farklı bir tercümesinden ibaret. Yazarlar, çoÄŸu zaman kitaplarının aslında kaynak olarak kullandıkları asıl eser ÅŸerhinin, kendilerince yapılmış daha sâde ve ÅŸairane bir tercümesi olduÄŸunu okuyucusuyla paylaÅŸmıyor.
Farsça bilmeyen yazarlara tavsiyem: Lütfen yaptığınız çalışmalar konusunda dürüst ve samimi olun. Åžiirsel tasvir, uyarlama, düzenleme yahut yorumsal ÅŸiir tercümeleridir deyin, fakat direkt “çeviriler” olarak adlandırmayın ve kendinizi asıl “çevirmen” olarak göstermeyin. Lütfen Farsça bilmediÄŸinizi belirtin, bununla birlikte referans yahut kaynak olarak kullanmış olduÄŸunuz eserler var ise, Farsça’dan Ä°ngilizce’ye metine bağımlı çevirilerini yapmış olan bu yazarların ve kitaplarının isimlerini bilgi olarak sunun. Hayatta olan bir “çevirmen” ile ortaklaÅŸa çalışıyorsanız, eseriniz’in tanıtımında evvela asıl çevirmenin adını sonra kendi adınızı yazın. Ve lütfen tercüme etmiÅŸ olduÄŸunuz beyit ve ÅŸiirlerin hangi Farsça kaynaklar’da ve hangi sırayla bulunabileceÄŸini listeleyin, Böylece sizin eserinizi okuyan bir uzman yahut yazar, hangi kaynaklardan faydalandığınızı bilecek, gerekirse onları inceleyebilecek ve yorumsal olan ÅŸiir tercümenizde ki zayıf yahut güçlü ifadeleri tespit edip deÄŸerlendirebilecektir.
Farsça bilen ve “populer çeviriler” yapmakta olan yazarlara tavsiyem: Lütfen yapmış olduÄŸunuz iÅŸ hususunda dürüst ve samimi olun. EÄŸer uzman deÄŸilseniz, uzman olmadığınızı fakat Farsça’nın ana diliniz olduÄŸunu belirtin. Metne bağımlı (doÄŸrudan) çeviri yapmadığınızı, Batılıların eseri daha kolay okuyabilmeleri ve anlayabilmeleri için kelimeleri basitleÅŸtirdiÄŸinizi belirtin. Çevirisi zor olan yahut çevirmekte zorlandığınız beyitleri ve de açıklama gerektiren islâmi kelimelerle, referansları eserinizde hariç tuttuÄŸunuzu, hatta eserin batı okuyucusu tarafından daha iyi anlaşılması ve ÅŸiir’lerin daha özden kavramasına yardımcı olduÄŸuna inandığınız için serbest ve özgün bir üslûp kullanma cür’etinde bulunduÄŸunuzu okuyucunuzla paylaşın. Ve lütfen tercümelerini yapmış olduÄŸunuz beyitlerin, ÅŸiirlerin hangi Farsça kaynaklar’da ve hangi sırayla bulunabileceÄŸini listeleyin. Böylece sizin eserinizi okuyan bir uzman/yazar, hangi kaynakları kullandığınızı bilecek, gerekirse onları inceleyebilecek ve yorumsal olan ÅŸiir tercümenizde ki zayıf yahut güçlü ifadeleri tespit edip deÄŸerlendirebilecektir.
Semazen.net: YaÅŸadığı çaÄŸdan asırlar sonra bile Hazret-i Mevlânâ’nın tasavvuf anlayışı ve eserleri ilgi görmektedir, günümüz de fikirleri geniÅŸ kitlelere ulaÅŸarak, dünya çapında yayılmaya devam etmekte ve her kültür’den insana hitap etmektedir. Hazret-i Mevlânâ’nın anlayışının ve eserlerinin farklı kültürlerden birçok insana hitap ediyor olmasını saÄŸlayan etken nedir? Hz. Mevlâna’nın anlayışının modern dünyamızdaki yeri’nin ne olduÄŸu konusunda bizlerle fikirlerinizi paylaşır mısınız?
Ä°brahim Gamard: Hazret-i Mevlânâ’nın ÅŸiirleri- çeviriler’in kaliteleri farklı seviyelerde de olsa- müslüman ve gayrı müslim, birçok kiÅŸinin yüreÄŸinin derinliklerine hitap etmekte. Tasavvuf mürÅŸidi (î Åžems-i Tebriz Hazretlerine duyduÄŸu ilahi aÅŸkın tasavvuru olarak Allah aÅŸkının anlatıldığı öğretileri, hikayeleri, metaforları, yine yüce Allah’ın güzelliÄŸinin sevgisinin tüm canlılar üzerindeki yansıması, okuyanlar ve dinleyenler’in kalplerinde çok kuvvetli bir tesir bırakmaktadır. Hz. Mevlâna’yı okumaya baÅŸlayan birisi, kısa bir süre içinde ister istemez Hz. Mevlâna’nın eserlerinde büyük bir ustalıkla kullanmış olduÄŸu ve farklı ÅŸekillerde tekrarladığı, Fars ÅŸiirlerinde karşımıza çıkan pervane’nin mum alevine olan tutkulu aÅŸkı, bülbül’ün gül’e duyduÄŸu kavuÅŸma arzusu, ÅŸahin’in ÅŸah’ın eldivenli eline dönmek için duyduÄŸu melankolik arzu ve kamışlık yurdundan ayrılmış olan ney’in hasret dolu sedası gibi bir çok tasvir’e aşık olmaktan kendisini alamıyor. Hazret-i Mevlâna’nın ÅŸiirlerinin günümüz dünyasındaki insanlar üzerinde neden bu denli güçlü bir etkisi olduÄŸu konusunda ortaya atılmış görüşlerden birisi de, bu yoÄŸun ilgiyi çağımızdaki çoÄŸu insan’ın modern olan dünyevî ve maddeci kültür yapıları içinde yaÅŸamalarından dolayı duydukları manevi boÅŸluk deneyimine baÄŸlıyor. (dayandırıyor). Ä°nsanlar bu manevi boÅŸluÄŸu doldurmak adına Mevlâna’nın ilâhi sevgi ve manevi coÅŸku ile ilgili görüşlerine bir yakınlık duyuyorlar.
Semazen net: Günümüzde semâ ile ilgili yaygın bir yanılgı var; insanlar semâ’ın islâmi bir zikr ÅŸekli olduÄŸunu bilmemekte, çoÄŸu zaman bir tür dans gösterisi olarak görmekteler. Celebi ailesinin günümüzdeki manevi lideri’nden (Faruk Hemdem Celebi) icazet almış bir Mevlevi Seyhi ve Mevlevî âdâb ve erkanı içerisinden yetiÅŸmiÅŸ birisi olarak, bu hususta neler söylemek istersiniz?
Ä°brahim Gamard: Semâ, Hazret-i Mevlâna’nın yaÅŸadığı dönemden birkaç yüzyıl önce BaÄŸdat’lı müslüman sufi’ler arasında uygulanmaya baÅŸlamıştır. Mistik ÅŸiir ve mûsikî etkisiyle içten gelerek doÄŸal olarak ortaya çıkan beden hareketlerinden oluÅŸuyordu. Bu hareketler dans’a benzer bir form’da, ayakta ve kolları sallayarak yahut bazen dönerek yapılıyordu.. Fakat bu hareketlere “dans”tır diyemeyiz çünkü derviÅŸler Allah’ın rızası ile hareket ettirildiklerini hissetmedikçe yerlerinden kımıldamazlardı, buna müsade yoktu. Ve bu manevi hareketleri (semâ’ın) baÅŸkalarını etkileme arzusuyla yapılması yahut izleyenlerin kendilerine gıpta ile bakmalarına saÄŸlamaya çalışmak kesinlikle yasaktı, çünkü bu riyakârlığa götürürdü. BahsetmiÅŸ olduÄŸumuz semâ ÅŸekli ile birlikte, bir de Allah’ın esma’larının cezbe ile haykırılması vardı. Mevlâna, oÄŸlu ve torunları semâ’ı bu ÅŸekilde yapmışlardır (uygulamışlardır). Semâ etmek uzun bir müddet Ä°slam alimlerinin çoÄŸunluÄŸu tarafından bid’at olarak görülmüştür, fakat müslüman derviÅŸler, semâ’ın Allah’ın tesbîh edilmisende yoÄŸun konsantrasyon içeren bir zikrullah ÅŸekli olduÄŸundan, semâ’ın bid’at-ı hasane olduÄŸunu belirtmiÅŸler ve Böylece dönemin sultanlarından ve devlet büyüklerinden destek görmüşlerdir. Neticede, Hz. Kur’ân mü’minlere “Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin.” (33:41), Rabbinin adını an ve bütün benliÄŸinle O'na yönel. (73:8), ve “Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah'ı anın.” (4:103) diye buyurmaktadır. Mevlevî semâ’ı da asırlar boyunca Allah’ı tesbîh etmek için yapılmış bir ibadet ÅŸekli olarak bu gerekçelenmeye sahiptir.
Fakat, Mevlevî semâ’ının, aslında zikirhaneler olarak bilinen Allah’ın tesbîh edildiÄŸi Mevlevî tekkelerinde ki semahanelerinde uygulanan geleneksel âdâb ve usulunden çıkartılmasıyla ve sahnelerde yapılan bir halk gösterisine dönüştürülmesiyle, islâmi ibadet olarak uygulanma gerekçelendirmesini bir nevi kaybetmiÅŸtir. Fikrimce semâ’ın bugün devam ettirilmesi ve uygulanmasına dair kalan tek gerekçelendirme, semâ ayinlerinin kutsiyeti’nin Mevlevîler tarafından korunmasını umarak, bir gün tekrar âdâb ve erkan’a uygun olarak yapılacacağı ve sâdece Hakk’ı tesbîh için uygulunacağı umudunun olmasıdır. Ve bir tek semazenin dahi, konser salonunda gerçekleÅŸtirilen bir semâ âyininde, kalbiyle Allah’ı tesbîh etmesi, bahsetmiÅŸ olduÄŸumuz islâmi gerekçelendirme’yi bir nevi saÄŸlar. HerÅŸey’in doÄŸrusunu Allah bilir.
Mevlevî semâ’ının korunması ve tekrar geleneksel âdâb ve erkan içinde uygulanması büyük bir önem taşımaktadır, çünkü geleneksel sema, Hazret-i Mevlâna döneminden itibaren uygulanmakta olan sema ÅŸeklinin çok önemli unsurlarını içinde barındırır. Bunlardan bazıları ÅŸunlardır: Manevî hareketler (duruÅŸ ve selamlamalar, dairesel hareketler ve çark atma), tasavvuf ÅŸiirleri (ağırlıklı olarak Mevlâna’nın Divan’ından alınmış beyitler), tasavvuf musikisi (ulvi Osmanlı musikisi usulünde), Allah’ı tesbîh etme (Mevlevî âdâb ve erkanınca “Allah” esması’nın zikri yani ism-i Celâl yüksek sesle zikredilmez, Hz. Mevlâna’nın zikrettiÄŸi ÅŸekilde kalpten yapılır), ve Mevlevî ÅŸeyh’inin ‘Post Semâ’ı’nın önemi (Semâ âyin’inin son selamında postniÅŸin’inin meydan-ı ÅŸerif’in ortasında yavaşça semâ etmesi).
2006 yılında, (UNESCO’nun 2007 yılının Mevlânâ Yılı olması tavsiye kararını almasıyla hemen hemen aynı zaman’a rastlamaktadır.) UNESCO’nun Mevlevî Semâ’ını ‘Dünya Kültür Mirası Åžaheserleri’ olarak kabul etmesiyle, geleneÄŸin korunmasına yönelik çok büyük bir adım atılmış oldu. Bunu takiben Türk hükümeti Mevlevîlik ve Semâ törenleri hakkında bir genelge yayınlayarak, bu kültürel mirasın doÄŸru aktarılması, yaÅŸatılması ve tanıtılmasına yönelik bazı adımlar atmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, sema gösterisi icrâ eden her sema grubunun, grupta yeralan semâzen ve mutrib’in sema âyini hakkında gerekli bilgi ve yeterliliÄŸe sahip olduklarına dair bir belge sunmaları gerektiÄŸini kabul etmiÅŸtir. Bununla birlikte devlet, Mevlevî semâ’ının UNESCO’nun ilan ettiÄŸi Dünya Kültür mirası olmasını tam anlamıyla kabul etmeli, semâ ile baÄŸlantılı ve içiçe olan, örneÄŸin tarihi Mevlevîhânelerdeki semâhaneleri restore ederek, Mevlevî geleneklerini de korumaya yönelik sorumluluk almalıdır.
Bu konu’da atılması gereken diÄŸer önemli bir adım’da, Devlet’in Çelebi ailesinin bugünkü reisi ve Çelebilik makamının manevi lideri olan (Hazret-i Mevlâna’nın 22. kuÅŸaktan torunu, Osmanlı imparatorluÄŸu döneminde ki son makam Çelebisi Abdülhalim Çelebi’nin büyüktorunu) Fâruk Hemdem Çelebi’yi resmen tanıması ve semâ’ya çıkacak olan postniÅŸinlerin Çelebi tarafından belirlenmesine yetki vermesidir. Böylece, sâdece Fâruk Hemdem Çelebi’den yahut kendilerinden önce babaları Celaleddin M. Bakır Çelebi’den yazılı icazet almış olanlar semâ ayinlerini yönetebileceklerdir. Bu ÅŸekilde uygulanacak bir yaptırımla, bağımsız grupların baÅŸlarında yeralan onay almamış liderler, yahut (Amerika’da bazen yapıldığı gibi) postniÅŸin olmadan yapılan semâ gösterileri engellenerek, Türkiye’de yasaklanacak ve böylece bu tarz gruplar baÅŸka ülkelere gitme cesaretini de gösteremeyecektir.
Mevlevî Semâ Âyîninde de olduÄŸu gibi, semazenler postniÅŸin’den destur almadan semâ etmeÄŸe baÅŸlamazlar. Bu kuralı daha da geniÅŸletirsek, âyîn dışında farklı ortamlarda semâ edecek olan semazenler’in, icazet sahibi olan postniÅŸinlerinden izin almaksızın semâ etmeleri kabul edilmemelidir. Umuyorum ki bu durum, Mevlevi kostümleri içinde para için otellerde, düğünlerde ve konserlerde dönen ‘profesyonel’ semazenlerin cesaretini kıracaktır ve yaptıkları iÅŸten vazgeçirecektir. GeleneÄŸi temsil eden liderlere daha fazla otorite hakkı verilmesi Mevlevî semâ’ının daha iyi korunmasını saÄŸlayacaktır.
Semazen net: Günümüzde, birçok grup Hazret-i Mevlâna’nın adını haksız bir biçimde kullanarak, Mevlevî tarikatı ile bir baÄŸları olduÄŸunu iddia ediyor. Aslında Hazret-i Mevlâna'nın gerçek tasavvuf anlayışını hiçbir ÅŸekilde temsil etmeyen bu grup ve grup liderleri çoÄŸu zaman ÅŸahsi menfaatleri için kendilerince belirlenmiÅŸ mevlevi ünvanlarını kullanıyorlar. Mevlâna sevenlerine ve yolunu takip etmek isteyenlere bu tarz yanılgılara düşmemeleri için neler tavsiye edersiniz?
Ä°brahim Gamard: Çok önemli bir soru. Bu konuyla ilgili olarak daha evvel 4. sorunuzda belirtmiÅŸ olduÄŸum web sitemde, “Bütün Mevlevîlerin Lideri” baÅŸlıklı bir makale yayımladım. Mevlevî tarikatı, diÄŸer birçok sufi geleneÄŸinin aksine, Hazret-i Mevlâna’nın soyundan gelenlere ve Celebi ailesindeki makam Çelebisi’nin otoritesine baÄŸlılık göstererek asırlarca birliÄŸini korumuÅŸtur. Geleneksel merkezi otorite’ye baÄŸlılığın zayıflamasına baÄŸlı olarak, mevlevi gelenekleri de bir nevi zayıflamaya uÄŸramıştır. Mevlevîlere tavsiyem, bugün Mevlevilerin manevi lideri olan Fâruk Hemdem Çelebi Efendi’ye baÄŸlılık göstererek, asırlardır uygulanan geleneksel saygı’yı sürdürmeli ve korumalıdırlar. Çelebi Efendi’nin otoritesi çok uzun süredir birçokları tarafından göz ardı ediliyor. Bağımsız Mevlevî gruplarının liderleri için ise Çelebi’yi Mevlevî geleneÄŸinin lideri olarak tasdik ettiklerini belirten sözlerden çok daha fazlasını içermektedir. Bu liderlerin Çelebi tarafından kabul görmesi ve kendisine baÄŸlılık yemini ederek, makam’ı tanıyacaklarına ve itaat edeceklerine dair söz vermeleri gerekir. Ä°nternet aracılığıyla’da Çelebi Efendi tarafından tasdik edilmiÅŸ olan Mevlevî grupları’nın kimler olduÄŸu duyurularak, hangi grupların Hazret-i Mevlâna’nın ve Mevlevîyye’nin geleneklerine baÄŸlılık gösterdiÄŸi ve takip ettiÄŸi konusunda insanlar bilgilendirilmiÅŸ olunur.
Semazen net: Sayın Ä°brahim Gamard beyefendi’ye deÄŸerli görüşlerini bizlerle paylaÅŸtığı için kalb-i teÅŸekkürlerimizi sunarız.
Dr. Ibrahim Gamard
Amerikalı Mesnevî araÅŸtırmacı ve mütercimlerinden Ä°brahim (William) Gamard, 1947"de ABD"de doÄŸdu. EÄŸitimini tamamladıktan sonra psikolog olarak çalışmaya baÅŸladı. 1986"da da psikoloji doktorasını tamamladı. 1966 yılından beri mistisizmle yoÄŸun bir ÅŸekilde ilgilenen Gamard, 1971"de mutasavvıflarla tanıştı. Dört yıllık bir arayıştan sonra 1976 yılında MevlevîliÄŸe intisap etti.. 1984"de müslüman olan Gamard, 1999 yılında Hac vazifesini yerine getirdi. Mevlevî ÅŸeyhi Åžefik Can"ın müridliÄŸini yapmış olan Gamard, 2007 yılında Hz. Mevlâna"nın 22. dereceden torunu ve Mevlevilerin manevi lideri Faruk Hemdem Çelebi’de icazet alarak Mevlevî ÅŸeyhi olmuÅŸtur. 1981 yılında Hazret-i Mevlâna"nın ÅŸiirlerini orijinal dilinde okumak amacıyla kendi kendine klasik Farsça öğrenmeye baÅŸladı. 1997 yılından itibaren, internet üzerinden Mevlana ile ilgili yazılarını, R. A. Nicholson"un 1926-34 yılları arasında yayınlanan Mesnevî"nin mota mot tercümesinden seçmelerle, Farsça transliterasyonunu yayınlamaya baÅŸladı. Gamard aynı zamanda meÅŸhur Mevlevî ÅŸarihi Ankaravî"nin ÅŸerhinin ilk on beÅŸ bölümünü Ä°ngilizce"ye tercüme etmiÅŸtir. Gamard"ın bu tercümeleri, Nicholson"ın 1937 ve 1940"da basılan iki cilt ÅŸerhinden ve C. E. Wilson"un 1910"daki tercüme ve ÅŸerhinden sonra Ä°ngilizce"ye yapılan Rumî"nin sözleri ve öğretisi üzerine geçmiÅŸin büyük ÅŸarihlerinin açıklamalarını sunan ilk Mesnevî tercümesidir. Gamard, 2001 yılında kendi sitesi olan www.dar-al-masnavi.com’u kurarak, mevlevilik konusunda yapmış olduÄŸu tüm çalışmaları bu sayfada toplamıştır. Gamard 2004 yılında yayınlanmış olan “Rumi and Islam Selections from His Stories, Poems, and Discourses” [Rumi ve Islam, Hikayelerinden, ÅŸiirlerinden ve Fîhi mâ-fîh’den seçmeler] ve 2008 yılında Dr. Rahan Farhadi ile hazırlamış oldukları “The Qutrains of Rumi” [ Hz. Mevlâna’nın Rubaileri] eserlerinin sahibidir. Dr. Ibrahim Gamard Amerika’da Kaliforniya eyaletinde yaÅŸamaktadır.
|