Site Haritası
Kur'an-ı Kerim
Hadis-i Åžerif
Hz. Mevlana
Eserleri
Bahâeddin Veled
Seyyid Burhaneddin
Åžems-i Tebrizi
Selahaddin Zerkubî
Sultan Veled
Hüsâmeddin Çelebi
Hz.Mevlâna Dergâhı
Sema
Adab ve Erkan
Yolun Mertebeleri
Çelebilik
Mevlevi Ayinleri
Mevlana İhtifalleri
Akademik
Yükle
Hizmeti Geçenler
Mesnevi Sohbetleri
Mesnevi Hikayeleri
Fihimafih Okumaları
Duyuru&Etkinlik
Haberler
Semazen Video
Semazen Radyo
E-Kart
Projelerimiz
Foto Galeri
Soru ve Cevaplar
Linkler
Evrad-ı Şerif
KONYA
Dinletiler
Ney NaÄŸmeleri



 

Google

Kur'an-ı Kerim

Dinleyelim

Hz. Mevlânâ'nın eserlerinden hangisini okudunuz?
Mesnevi
Divan-ı Kebir
Fihimafih
Mecalis-i Seba
Mektubat
Birkaçını
Hiç Birini
 
Röportaj

Prof. Dr. Dilaver Gürer ile Mülakât

Hz. Mevlânâ ekmek ve güneÅŸ gibidir. Ekmek ve güneÅŸ insanın bedenini besler, bedenine hitap eder. Mevlânâ’nın fikirleri insanın ruhuna, kalbine, gönlüne, maneviyatına hitap eder.

15 Eylül 2010

Hocam size öncelikle ÅŸunu sormak istiyoruz Hz Mevlânâ’ya, özellikle Batı’da olmak üzere tüm dünya üzerinde gösterilen ilgi malum. Bu ilginin nedeni nedir? Hz Mevlânâ yüzyıllar öncesinden bugünün dünyasına, bugünün modern insanına ne söylüyor ki bu kadar ilgi görüyor?

Malum Konya’da yaşıyoruz ve Konya’nın en büyük deÄŸerlerinden birisi Hz Mevlânâ. Mevlânâ’ya olan ilgi aslında sadece batıyla ve günümüzle sınırlanamaz tabi; Mevlânâ yaÅŸadığı andan bugüne gelinceye kadar kendi fikirlerine ulaÅŸan herkesin ilgi odağı olmuÅŸtur.

Mesela bizim kültürümüzde Mesnevîhâneler oluÅŸmuÅŸ, bu Mesnevîhânelerde Mesnevîhanlar Hz Mevlânâ’nın 25.000 beyitlik dev kitabı, dîvânı Mesnevî’yi okutmuÅŸlardır. Åžiirlerden oluÅŸan o büyük kitabı Mesnevîhanlar ezberlemiÅŸ, onları okumuÅŸlar. Hatta Mesnevîhanlar, Mesnevî okuturken yanlarında bir de yedek Mesnevîhan bulunurmuÅŸ, ola ki beyti hatırlamazsa o hatırlatırmış. Ayrıca bizim kültürümüzde, Osmanlı, Anadolu kültüründe Cuma hutbelerinde hatipler bir ayet okur, bir hadis okur peÅŸinden de Mesnevî’den bir beyit okurmuÅŸ. Yani bu derece halka inmiÅŸ bir eser. Bizim kültürümüzde eskiden beri var, ÅŸimdi de var. Dolayısıyla batıda da olacaktır. Kitle iletiÅŸim araçlarının arttığı, iletiÅŸimin kolaylaÅŸtığı günümüz dünyasında elbette ki Mevlânâ’nın o çaÄŸrıları bütün insanların gönüllerinde akis bulacaktır.

Batıda özellikle günümüzde Mevlânâ’nın fikirlerinin duyulmasının ve yayılmasının sebepleri belki batının geçirmiÅŸ olduÄŸu pozitivist, maddeci bir süreçten sonra tekrar maneviyata yönelmesi, maneviyat konusundaki açlığı ÅŸeklinde izah edilebilir. Ama tek sebep de bu olmasa gerek. Belki ondan daha önemli sebep, Mevlânâ’nın çaÄŸrısının evrenselliÄŸi, Mevlânâ’nın bütün insanları kucaklıyor olması, görüşlerinin herkese hitap ediyor olması, herkesin Mevlânâ’nın çaÄŸrısında kendine bir yer buluyor olmasıdır. Tabi, Mesnevî ve Mevlânâ’nın diÄŸer eserleri; bu tip büyük ÅŸahsiyetlerin eserleri aynı zamanda ilahî kelamın bir tefsiridir; yani Kur’an’ın bir tefsiri niteliÄŸindedir. Kur’an’ın hayattaki iz düşümleridir. Öyle anlamak, öyle okumak lazım… Yani ilahî kelam hayatın bütününü kuÅŸatır, ama bu kuÅŸatma genel esaslar itibariyledir. Bunların ÅŸerhi, açıklaması ilahî kitapla hemhal olanlara bırakılmıştır, hemhal olanlar bunu en güzel ÅŸekilde yaparlar. İlahî kitabı, gündelik hayatı dikkate alarak en güzel biçimde tefsir edenlerden birisi de Mevlânâ’nın Mesnevî’sidir ve diÄŸer eserleridir.

Mevlânâ’nın eserlerinde herkes kendine bir yer bulur. Bu olumsuz anlamda deÄŸildir. Yani herkes bir yer bulur derken, piÅŸmanlığıyla da yer bulur insan. İlla ki kötülüğüyle yer bulacak deÄŸil yani. Mevlânâ hayatı boyunca yapmış olduÄŸu vaazlarda olsun, insanlığa bırakmış olduÄŸu eserlerde olsun daima insan problemini, insanlığın problemlerini ele almıştır. İnsanların haleti ruhiyeleri ile ilgili, sosyal hayatta karşılaÅŸtıkları konuların, problemlerin, hatta sadece sosyal hayatta deÄŸil kendi iç dünyalarında, manevî dünyalarında karşılaÅŸtıkları bütün problemlerin hemen hemen hepsine bir nebzede olsa temas etmiÅŸ, onlara deÄŸinmiÅŸtir. İşte bunun için Mevlânâ’nın çaÄŸrısıyla karşılaÅŸan herkes, orada kendisine bir yer bulacaktır. Batı Mevlânâ ile geç tanıştı tabii; 19. yüzyıl baÅŸlarında ve daha çok 20. yüzyılda tanıştı. Nicholson’ın çalışmalarıyla, batılı müsteÅŸriklerin Mevlânâ üzerindeki çalışmalarıyla batı Mevlânâ’yı tanıdı. Ama ÅŸu anda öyle bir noktaya geldi ki, batıda Mevlânânın ÅŸiirleri Amerika radyo ve televizyonlarında, medyasında besteli olarak okunuyor ve ÅŸarkı yapılıyor, Mevlânâ ile ilgili programlar yapılıyor ve internette Mevlânâ yazdığınızda milyonlarca site çıkıyor karşınıza. Elbette bu tip insanlar, insanın gönül dünyasına hitap ettiÄŸi için o arzu duyulan ruhaniyet boÅŸluÄŸuna cevap verdikleri için bütün insanlar bu çaÄŸrıda kendilerine bir yer buluyorlar. Bu sadece batıya has deÄŸil, batı sadece Mevlânâ’yı yeni tanıdığı için bu böyle… İnsanlar ta Japonya’dan kalkıyor, Åžili’den kalkıyor, Güney Afrika’dan kalkıyor Konya’ya geliyor, Avustralya’dan kalkıyor buraya geliyor, onun eserlerini okuyor. Tabi tarihi ÅŸahsiyetleri çok iyi tahlil etmek lazım… Yani onlar evrensel olduÄŸu için çaÄŸrıları da evrensel oluyor, her çaÄŸa hitap ediyor.

Hz Mevlânâ’nın yaÅŸadığı döneme baktığımızda kendi çağında da çok sevildiÄŸini ve görüşleriyle takdir edildiÄŸini görüyoruz. Ve onu sadece talebeleri ya da müritlerinin, sadece Müslümanların deÄŸil, Müslüman’ı gayr-i müslimi, kadını erkeÄŸi, idarecisi idare edileni ile tüm insanların sevdiÄŸini görüyoruz. YaÅŸadığımız çaÄŸ ve Hz Mevlânâ’nın yaÅŸadığı çağın getirdikleri ve gereklilikleri farklı olmasına raÄŸmen Hz Mevlânâ’yı yaÅŸadığı çaÄŸda da popüler yapan aynı ÅŸey midir?

Bir önceki sorumuzda aslında bunun cevabı var. Bu tip şahsiyetlerin, büyük sûfîlerin, büyük düşünürlerin görüşleri zamanla, mekânla sınırlı değil. Tarih boyunca her zaman insanın karşılaşacağı problemlerle ilgilenmişler. Yani bunların çağrıları, bunların mesajları tarih üstü, zaman üstü diyebiliriz. Bu anlamda mesela insan her zaman insan. Hani insan hastalandığında üzülür, başına kötü bir şey geldiğinde üzülür. Bu taş devrinde de böyleydi, orta çağda da böyleydi, 21. yüzyılda da böyle. Bundan sonra da böyle olacak. İşte bu tip şahsiyetler, özelde de Mevlânâ; insanın bu genel ve derinden, her zaman olabilecek problemlerine çözüm üretiyor. Bunun dinle, ırkla, bölgeyle, çağla, zamanla, sosyal şartlarla, içinde bulunulan durumla alakası yok. Mevlânâ dağ başındaki insana da hitap eder, şehirdeki insana da hitap eder, yöneticisine de hitap eder, din âlimine de hitap eder.

Malum onun cenazesinde Müslümanlar; Yahudileri, Hıristiyanları görmek istemiyorlar “Siz ne yapıyorsunuz, Mevlânâ Müslüman birisi, cenazesinde sizin ne iÅŸiniz var?” diyorlar. Günümüzde de bu aynı. İnsanlar inanç konusunda, farklı düşünce konusunda birbirlerini yiyorlar, birbirlerini katlediyorlar ve en küçük tahammülleri yok. Bunu en bariz ÅŸekilde Türkiye’de de görüyoruz. Olumlu açıdan da görüyoruz, olumsuz açıdan da. Bu inanç farklılıklarını, baÅŸkalarıyla bir arada yaÅŸama problemlerini… Güya günümüz; anlayış çağı, hürriyet çağı, insan haklarına saygı çağı… Yoksa Mevlânâ bundan 800 yıl önce, bu iÅŸi kendi ÅŸahsında çözmüş Cenazesine Konya’da olan bütün inanç gruplarından insanlar katılmışlar ve Müslümanların hayretlerine, taaccüplerine; Mevlânânın cenazesine katılan yabancıların verdiÄŸi cevap çok ilginç. Diyorlar ki: “Mevlânâ ekmek gibidir, güneÅŸ gibidir. EkmeÄŸe ve güneÅŸe sadece Müslümanların deÄŸil herkesin ihtiyacı var.” Bu cevap çok ilginçtir. Ekmek ve güneÅŸ tarih boyunca insanlara her zaman lazımdır. Mevlânâ da adeta ekmek ve güneÅŸ gibidir. Ekmek ve güneÅŸ insanın bedenini besler, bedenine hitap eder. Mevlânâ’nın fikirleri insanın ruhuna, kalbine, gönlüne, maneviyatına hitap eder. İşte insanlar orada kendi gönüllerini, kendi kalplerini, kendi ruh dünyalarını buldukları için Mevlânâ’ya o günde koÅŸuyorlardı, bugün de koÅŸuyorlar, tarih boyunca koÅŸmuÅŸlardır. Bundan sonrada hep koÅŸacaklardır. Çünkü Mevlânâ insana hitap ediyor, insanı ele alıyor.

Hocam siz yıllarını bu alana vermiÅŸ bir isimsiniz Bize Hz Mevlânâ’nın eserlerinin tamamından ortaya çıkan/çıkacak olan sonuca iliÅŸkin görüşlerinizi özetlemenizi istesek neler söylersiniz?

İnsanlık düşünce tarihi daima varlıkla ve varlığın çok özel bir parçası olan insanla ilgilenmiÅŸtir. Dinde böyledir, dinî ilimler de böyledir Pozitif bilimlerde neticede insanı anlamak için ortaya çıkmıştır ve tüm alanlarda da çalışmalar bu yönde devam etmektedir. Dolaysıyla Mevlânâ’nın geçmiÅŸine, birikimlerine; yani popüler bir tabirle Mevlânâ’yı Mevlânâ yapan deÄŸerlerine baktığımız zaman Mevlânâ’nın yetiÅŸme tarzını birikimlerini şöyle bir gözden geçirdiÄŸimiz zaman bu sorunun cevabı ortaya çıkacaktır: Mevlânâ İslam tarihinde 13. yüzyılda yaÅŸamıştır. Bu yüzyıl tarikatların kökleÅŸmesi, köklü tarikatların kurulma dönemidir Yani bu ne demek? Allah’a ulaÅŸmak isteyenlerin sistematik olarak bir araya geldiÄŸi çaÄŸ demek. Ve bu yüzyıl gelinceye kadar bütün İslamî ilimler zirve noktalara ulaÅŸmışlar. Biz hala 13. yüzyılda dini ilimlerde ulaşılan o tekâmüle günümüzde ulaÅŸamadık.

13. yüzyıldan sonra ÅŸerh dönemi baÅŸladı. 13. yüzyıla kadar temel eserler ortaya kondu. Bu yüzyıldan itibaren kabaca ÅŸerhler yazıldı. 1500’lü-1600’lü yıllara kadar bu eserler anlaşılmaya çalışıldı. 1700’lü yıllardan itibaren de Müslümanlık düşüncesi pek bir varlık gösteremedi, parlaklık gösteremedi. Daha sonra da batıda pozitivist akımlar, maddeci akımlar falan baÅŸladı. Bunların etkisiyle günümüze kadar geldik. Günümüzde yeni bir inkiÅŸaf gerekiyor. İslam düşüncesinde bu inkiÅŸafın modeli 13. yüzyıl olmalı, 13. yüzyıl İslam düşüncesi olmalı. İşte Mevlânâ bu dönemde, yani İslamî birikimlerin, İslamî düşüncenin zirvesinde yer alıyor. Bu zamanda iman konuları inanç konuları, hatta pozitif bilimlerdeki konular zirveye ulaÅŸmıştır. Mevlânâ bütün bunların adeta bir birikimi, bir toplamı… Böyle bir ÅŸahsiyet...

İşte o ÅŸahsiyetin eserlerine baktığımızda biz tek çeÅŸit bir Mevlânâ görmüyoruz; mesela Mecâlisi Seb’a’da camide halka hitap eden bir din adamı, halk adamı Halka vaaz u nasihatlerde bulunan bir din adamı görünümündedir Mevlânâ. Fîhi mî Fîh’de sarayda, konakta, çarşıda, pazarda, okulda halka hitap eden Mevlânâ karşımıza çıkıyor. Mesnevî’de ise İslamî mesajını, tasavvufî mesajını, insan terbiyesi konusunda, insanın manevi yönünün eÄŸitimi konusunda fikirlerini çaÄŸlara mesaj bırakan Mevlânâ’yı görüyoruz. Böyle bir Mevlânâ karşımıza çıkıyor. Divanı Kebîr’de ise tamamıyla özel hayatın içerisinde, kendi gönül dünyasının içerisinde bir Mevlânâ var karşımızda. İşte bütün bu eserleri yan yana koyduÄŸumuzda, karşımıza adeta muhatabına göre deÄŸiÅŸen, muhatabına göre mesaj üreten Mevlânâ’yı görüyoruz. Dolayısıyla Mevlânâ adeta bütün bir İslam kültürünün, İslamî ilimlerin birikiminin örneÄŸi gibi. Bu noktadan meseleye baktığımızda Mevlânâ ÅŸunu veriyor bize: Hayatı…

Biz dünyada bir hayat yaşıyoruz ve bu hayatın gerçekleri var, bu hayatın görünen tarafı var, görünmeyen tarafı var. Bu hayatı nasıl düzgün yaÅŸayabiliriz, bu hayattan sonra ne olur, ne olacak, ona nasıl hazırlanabiliriz? Bizim bir yaratıcımız var, bu yaratıcımızla iliÅŸkimizi nasıl düzeltebiliriz, nasıl olursa bizim için daha hayırlı olur? Bütün eserlerin özeti budur. Ama sosyal hayatın gerçekleri dışına çıkmadan… Sosyal hayatın gerçekleri dediÄŸimiz unsurlarda acı da vardır, gözyaşı da vardır, hata da vardır, sevap da vardır, ibadette vardır, günah da vardır. Mesela Dîvân-ı Kebîri açtığınızda onun coÅŸkun dünyasını görürsünüz Mesnevî’de de hissedersiniz bunu ama Mesnevî’de hep “aman karşımdaki yanlış anlamasın, yanlış yollara sapmasın” diye muhatabı düzgün yolda tutmak için kendini tutan ve mesaj veren bir Mevlânâ vardır. Sürekli mesajını düzgün kelimelerle ifade etmeye çalışır. Aslında çok uzun bir konu da ben kısaca bunları söyleyebilirim.

Mevlânâ’nın zaman zaman hümanizmle özdeÅŸleÅŸtirilmek istendiÄŸine, zaman zaman ise ibadet ve kulluktan âzâde bir din anlayışına sahipmiÅŸ gibi gösterilmek istendiÄŸine ÅŸahit oluyoruz. Burada Hz. Mevlânâ’nın “aÅŸk-sevgi-muhabbet” kavramlarına yüklediÄŸi anlam nedir? Hz. Mevlânâ’yı nasıl anlamak gerekir?

Evrensel ÅŸahsiyetlerin şöyle bir yumuÅŸak karnı vardır; herkes orada kendisine bir yer bulur. Zaman zaman bu yer bulma yanlış telakki ile de gerçekleÅŸebilir. Mesela günahkâr insanları da “yahu bu bizi de olumluyor, olumlu karşılıyor” ÅŸeklinde bir düşünceye sevkedebilir. Oysa biz Mevlânâ’nın genel hayatına baktığımızda ÅŸunu görüyoruz: Mevlânâ öncelikle bir din alimidir. Tamam insandır, çok baÅŸarılı bir insan, sosyal hayatı baÅŸarılarla dolu bir insan… Ama bir din alimi. Onun da bir üst mertebesinde sünni bir sûfî. Yani ehl-i sünnet ve’l-cemaat görüşlerinin dışına çıkmayan bir din alimi. Mevlânâ ibadetlerine çok baÄŸlı. Mevlânâ, Allahın emir ve nehiylerini Kur’an ve sünnet ekseninde yaÅŸayan ve bu çizginin dışına çıkmamaya çalışan, çıkmamış birisi. Müttakî birisi Mevlânâ, yani takva sahibi birisi. Dinde, dinî ibadetler konusunda aşırı titiz davranan birisi. Bu durum ÅŸunu gerektirmiyor ama; -tabirim hoÅŸ görülsün maksadım burada kimseyi incitmek deÄŸil- onun bir molla kafalı, yobaz, softa olmasını gerektirmiyor. Çünkü Mevlânâ’nın beslendiÄŸi ana damar tasavvuf damarıdır, tasavvuf membaıdır.

Tasavvufî düşüncenin esası olan fikir insan bazında ÅŸudur; insan, Allah katındaki en makbul deÄŸerdir. En makbul yaratılmış varlıktır. Dolayısıyla insana deÄŸer vermek Hakk’ın sevgisine deÄŸer vermektir. Bütün tasavvufi sistemlerde, bütün sûfîlerde bu böyle benimsenmiÅŸtir. İnsan ne olursa olsun insandır. En büyük günahkâr da olsa, en büyük günahı iÅŸlemiÅŸ de olsa insan meleklerin üstüne çıkabilecek kabiliyettedir, Allah katında çok deÄŸerlidir. Çünkü Cenab-ı Hak sadece insanı deÄŸil, tüm varlığı muhabbetiyle yaratmıştır tasavvufta. Yani varlıkta muhabbet esastır, sevgi esastır. Bunu biz ayetlerde de, hadislerde de buluyoruz. Bunu sûfîler kafalarından uydurmuyorlar. Gerçekten saÄŸlam temellere dayanıyor. İslam düşüncesi, İslam dini de böyle bakıyor meseleye. İnsan her ÅŸeyden deÄŸerlidir. Bir insanı öldürmek, İslam düşüncesinde âlemleri öldürmek gibidir. Yine bizim düşüncemizde bir insanı incitmek Kabeyi yıkmak gibidir, Allahın evini yıkmak gibidir. Çünkü insan Cenab-ı Hakk’ın sırf muhabbetinden yarattığı bir varlıktır. Bu; hatasını görmeyelim, her ÅŸeyini hoÅŸ karşılayalım anlamında deÄŸildir. Özde böyledir. Dolayısıyla burada Mevlânâ’nın “Gel, ne olursan ol, yine gel” çaÄŸrısından hareketle sanki herkese olumlu bakıyor zehâbına kimse kapılmasın. Elbette nihai noktada olumlu bakıyor ama Mevlânâ ömrü boyunca insanlara doÄŸruyu öğütlemiÅŸ, doÄŸruyu yapmalarını tavsiye etmiÅŸ, yanlışlardan sakındırmakla ömrü geçmiÅŸ bir ÅŸahsiyet. Bunu böyle anlamak lazımdır.

Mevlânâ kimdir? Mevlânâ nasıl yaÅŸamıştır? Mevlânâ hayata nasıl bakıyordu? Gerçekten Mevlânâ’yı sevenler bu açıdan Mevlânâya yaklaÅŸmalı. Yani Mevlânâ özelinde konuÅŸacak olursak, siz Mevlânâyı çok seviyorsanız Mevlânâ gibi olursunuz, olmalısınız. Mevlânâ ise İslam’ın sınırları içerisinde yaÅŸamaya çalışmış, Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmaya çalışmış, büyük bir Hakk aşığıdır. Onun meÅŸhur sözüdür: “Ben Kur’an’ın kölesiyim, bu can bu bedende olduÄŸu müddetçe. Kim benden Kur’an dışı bir söz söylerse ben o sözden de, o sözü söyleyenden de ÅŸikayetçiyim, ondan muzdaribim, bizarım” diyor kendisi, açık açık söylüyor. Hayatı; Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanma, onun sevgisini kaybetmeme yolunda geçmiÅŸ bir ÅŸahsiyet. Onu öyle deÄŸerlendirmek lazım, temelinde böyle görmek lazım… Onun dışında gündelik hayata çıktığımızda Mevlânâ; bir kafire de saygı göstermiÅŸtir, bir putpereste de sempati duymuÅŸtur; bu Allah’ın yarattığı varlığa gösterdiÄŸi sevgidir. Çünkü Cenab-ı Allah’tan baÅŸka bir ÅŸey görmüyor ki o büyük ÅŸahsiyetler. Cenab-ı Hakk’ın tecellisine saygı duyuyor; isminin, sıfatının tecellisine saygı duyuyor, yoksa orada yapılan yanlışa deÄŸil.

Son dönemde özellikle Hz. Mevlânâ ve Hz. Åžems-i Tebrizî’nin iliÅŸkisini ela alan popüler romanlar kaleme alındı. Bu romanların Hz. Mevlânâ’nın mesajının anlaşılmasında etkili olabilir mi, ne kadar etkili olabilir?

Bu tip çalışmalarda şöyle bir sıkıntımız var. Günümüzde Mevlânâ çok fazla popülerleÅŸtirildi. Mevlânâ’nın kendisinde popülerlik vardır fakat bu popülerlik diÄŸer yönleriyle birlikte olursa ancak, yerinde olur. Mesela Mevlânâ’nın dindarlığı, insan sevgisi, insana verdiÄŸi deÄŸer, ilme verdiÄŸi deÄŸer, ahlâka verdiÄŸi deÄŸer… Bunun gibi Mevlânâ bir toplum büyüğü, Mevlânâ bir önder… Mevlânâ bütün yönleriyle birlikte olduÄŸu zaman güzel. Ama tek başına popülerleÅŸtirirseniz Mevlânâyı; bu, Mevlânâ olmaktan çıkar. Mevlânâ’yı hurafeler yığını haline getirirsiniz, basitleÅŸtirirsiniz, mecrasından çıkarırsınız, hedefinden saptırırsınız. Ne demek istiyorum; neticede herkes Mevlânâ’da bir yer bulacak kendine, buna kimsenin “hayır, sen gelmeyeceksin” demeye hakkı yok. Dolayısıyla herkes yazsın ama günümüzde Mevlânâ’yı gerçek deÄŸeriyle, ilmi yönüyle, ÅŸahsiyetini gerçek yönleriyle ortaya koymak gerekir. Maalesef Mevlânâ hakkındaki bilgiler çok yetersiz, çok sığ ve çok hamasî, sözüm yadırganmasın ama Mevlânâ ile ilgili yapılan çalışmalar edebiyat parçalamaktan veya protokol konuÅŸmalarından öteye geçmiyor. Yani ilmî yönden Mevlânâ’nın fikirleri, ÅŸahsiyeti ortaya konmuyor. Bu konmadığı zaman da popüler tarafı ağır bastığında veya tek başına kaldığında o karşımızdaki Mevlânâ olmuyor. Dolayısıyla bu gibi çalışmaların maalesef temeli yok. Ben görüyorum güzel ÅŸeyler bunlar, elbetteki Mevlânâ’yı tanıtır, kaynaÄŸa götürür neticede, faydadan hâlî deÄŸildir. Ama bu çalışmalar saÄŸlam temellere dayansaydı, mesela bu romanları, bu çalışmaları yazan kiÅŸiler doÄŸrudan Menâkibü’l-Ârifîn’i, Sipehsâlar’ı, Mevlânâ ile ilgili diÄŸer temel kaynakları, hatta Mevlânâ’nın kendi eserlerini ve Sultan Veled’in eserlerini okumuÅŸ olsalardı durum çok daha farklı olurdu. Maalesef bunların temelleri dördüncü-beÅŸinci derecedeki kaynaklardan çalışmalara dayanıyor, sıkıntı orada. Yoksa güzel çalışmalar, faydası olacağına da inanıyorum. Kimsenin de “Mevlânâ hakkında siz kitap yazamazsınız, çizgi film yapamazsınız” demeye hakkı yok. Mevlânâ evrensel bir deÄŸer, herkesin deÄŸeri. Sadece senin, benim deÄŸil. Dolayısıyla yazsınlar ama gönül istiyor ki güzel olsun bu çalışmalar, kalıcı olsun. İşte bunun yolu da -madem ki roman yazıyorsunuz, bu iÅŸi çizgi film yapıyorsunuz, profesyonelce yapıyorsunuz - uzman kiÅŸilerden bilgi almaktan geçiyor. Fakat onların da şöyle bir haklı tarafları var maalesef. Mevlânâ konusunda uzman az, ortada uzman geçinenler de popüler olarak geçiniyorlar diyebilirim. Maksadım kimseyi incitmek deÄŸil. Yani gönlüm Mevlânâ hakkında ciddi çalışmalar yapılmasından yana, ciddi ÅŸekilde onun fikirlerinin ÅŸahsiyetinin ortaya konmasından yana ve onun hakkında bu tür endirekt; roman gibi, çizgi film gibi, film gibi çalışmaların da bu ciddi kaynaklardan beslenmesinden yana. Åžu anda maalesef ne bu ciddi çalışmalar yeterli durumda, ne de bu tip tarihî çalışmalar ortaya koyanlar birinci dereceden kaynaklara müracaat etmekteler. Bana öyle geliyor yani. Kimseyi de incitmek deÄŸil niyetim, neticede herkesin hakkıdır Mevlânâ, papazların söylediÄŸi gibi, O ekmek ve güneÅŸ gibidir. Herkeste ekmek ve suyu isteyecek ve istifade edecektir.

Peki hocam Hz. Mevlânâ’nın son dönemde, özellikle Konya için “inanç turizmi”nin bir parçası olarak görülmesine ve meselenin “elimizdeki Hz. Mevlânâ gibi bir deÄŸeri dahi kullanmasını bilemiyoruz” noktasına getirilmesine nasıl bakıyorsunuz?

Bu konu halkımızın, aydınlarımızın kültür seviyesiyle ilgili. Kültürel noktada düştüğümüz seviyeyle ilgili. Bakın 2007 yılı Mevlânâ yılı ilan edildi Unesco tarafından. Unesco, BirleÅŸmiÅŸ Milletler bu konuda Türkiye’ye tam destek verdi. Kendisi tam destek vermek kaydıyla bu konudaki faaliyetleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kültür Bakanlığı’na bıraktı. Kültür Bakanlığı da Konya’ya havale etti. Ama biz maalesef 2007 yılında Konya’daki Åžeb-i Arûs törenlerinde dahi biz sema törenlerini dolduramadık. Dolduramayız, biz bu kafadayız çünkü. Birlik ve beraberlik içerisinde deÄŸiliz.

Çok özür dileyerek konuÅŸmak istiyorum; menfaatten, ranttan ayrı düşünmüyoruz Mevlânâ’yı. İnanç turizmi falan filan… Aslında Mevlânâ gibi büyük bir gönül adamının, turizm gibi maddi bir rantın konuÅŸulduÄŸu, maddiyatın gündeme geldiÄŸi bir alanda konuÅŸulması, bu gibi kavramlarla, faaliyetlerle anılması benim aklımı, kalbimi, gönlümü rencide ediyor. Gönül ister ki hiç bunlarla gündeme gelmesin. Ama biz Mevlânâ’yı hakkıyla anlamaya çalışsak, hiç bir karşılık gözetmeden o güzel insanın düşüncelerini fikirlerini yaÅŸayarak, okuyarak baÅŸkalarına aktarmaya çalışsak bu inanç turizmi kendiliÄŸinden oluÅŸacaktır. Dolayısıyla Mevlânâ’yı biz bu kültürel seviyede olduÄŸumuz müddetçe tanıtamayız. Öncelikle kendimizi baÄŸlardan kurtarmamız gerekiyor. Mevlânâ’dan istifade etmenin yolunun maddi deÄŸil de manevî olduÄŸunu düşünmeliyiz. Kendimize, onun fikirlerini hizmet ettirmek, çıkar saÄŸlamak amaçlı deÄŸil de; Mevlânâya, onun o evrensel fikirlerine, o güzel düşüncesine, bütün insanlığı kucaklayan düşüncesine hizmet etmek esaslı düşünürsek; gerçekten sadece ve sadece hizmet etmeyi temel olarak esas alırsak o zaman Mevlânâ’yı tam olarak tanımış olacağız. Bu düşünceye ne zaman ulaşırsak o zaman Mevlânâ’yı biz de düzgün bir ÅŸekilde tanıtacağız, Mevlânâ’ya karşı vazifemizi yerine getirmiÅŸ olacağız. İnanç turizmi de kendiliÄŸinden oluÅŸacak. Kaldı ki Mevlânâ’yı bu tanıtamama, kullanmasını bilememe pek bizim dışımızda geliÅŸen bir olay da deÄŸil. Her yıl 1.5 milyona yakın insan Mevlânâ’yı, türbesini ziyaret ediyor, ona fatihalar okuyor. Bence bu, Mevlânâ kendisini epeyce bir tanıtıyor ve bizim bu seviyede, bu yanlış düşüncede olmamıza raÄŸmen tanıtıyor anlamına geliyor. Mevlânâ’nın o noktada bize pek ihtiyacı yok gibi. Yurt içinden ve yurt dışından 1.5 milyon insan… Bu küçümsenecek bir rakam deÄŸil.

Burada ÅŸunu da söylemek isterim; hakikaten pek çok kiÅŸi de hizmet ediyor. Yani bir çokları yemek yerken, iftar ederken bir garnitür olarak semâyı kullanırken, bir çokları da sırf Allah rızası için hasbî olarak bu konuda çalışıyor. Onların emeÄŸini de, faaliyetlerini de göz ardı etmemek lazım. Ben bu vesileyle bir tasavvuf tarihçisi olarak, bir İlahiyat Fakültesi mensubu olarak Mevlânâ’ya hizmet eden, Mevlânâ’nın düşüncelerini salt Allah rızası için yaymaya çalışan herkese şükranlarımı da sunmak istiyorum sizin vasıtanızla. Onları da göz ardı etmemek lazım. Gerçekten herkes kendi düşüncesine göre Mevlânâ’ya hizmet etmeye çalışıyor ama bazılarının faaliyetlerinin yanlış olduÄŸu açık. Yani sema bir yemek garnitürü olarak kullanılamaz, çatal-bıçak sesleri arasındaki semâyı bu doÄŸrudur diye takdim edemez.

 

Ribat Dergisinden alınmıştır.

 

 

Bookmark and Share

Bu Ropörtaj 3174 defa okundu.
Diğer Röportaj Başlıkları
Ö. Tuğrul İnançer ile Söyleşi 03.06.2013
Mahmud Erol Kılıç ile söyleşi 30.12.2012
Bilal Kemikli ile Tasavvuf ve Şiir Üzerine Söyleşi 20.09.2012
H. Nur Artıran ile Bayram üzerine 21.08.2012
Ömer Tuğrul İnançer ile 31.07.2012
Mehmet Fatih Çıtlak ile... 24.05.2012
MEHMET DEMİRCİ İLE... 15.05.2012
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ile... 04.04.2012
Cemalnur Sargut ile söyleşi 09.03.2012
Emin Işık Dede ile bir Röportaj... 28.12.2011
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ile... 04.10.2011
MUHSİN İLYAS SUBAŞI İLE RÖPORTAJ: 13.06.2011
Prof. Dr. Cihan Okuyucu ile Ropörtaj 13.04.2011
MAHMUD EROL KILIÇ ile 05.01.2011
Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler 13.12.2010
H. Nur Artıran ile Ropörtaj 23.07.2010
Mehmet Fatih Çıtlak ile Edeb üzerine Mülakât 13.06.2010
EMİN IŞIK HOCA İLE TASAVVUF VE MEVLEVİLİK ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ 24.04.2010
İsmail Güleç ile Mesnevi Üzerine... 24.03.2010
İbrahim Gamard ile 18.02.2010
Prof. Dr. Ethem CEBECİOĞLU ile bir mülâkat 22.01.2010
Postnişin Mustafa Holat ile Ropörtaj... 14.12.2009
SavaÅŸ Åž. Barkçin’le Ropörtaj 05.11.2009
Dr. Safi ARPAGUÅž ile... 01.10.2009
Prof. Dr. Mehdi Aminrazavi ile 18.08.2009
Cemalnur Sargut ile Aşk Üzerine 27.05.2009
Ö. Tuğrul İnançer ile... 11.04.2009
Mahmud Erol Kılıç ile... 06.03.2009
Nur Artıran ile Söyleşi 15.01.2009
Seyid Hüseyin Nasr İle Mevlana Üzerine Söyleşi 19.12.2008
Üftâde Sempozyumu
Mehmet Demirci
Hz. Muhammed (s.a.v.) 'den Özür...
Muhsin İlyas Subaşı
GERÇEK VE SAHTE DİN REHBERLERİ
Misafir Yazar
BeÅŸ Duyu ile Yetinmek
M. Sait Karaçorlu
Hüdhüd ile karga arasındaki kavga
İsmail Güleç
MESNEVÎ HİKÂYELERİ
Adnan K.İsmailoğlu
CELALEDDİN ÇELEBİ (II)
Lokman D. Solmaz
Sufi ve Tasavvuf
Cemalnur Sargut
KİMİN MÜRŞİDİ YOKSA
Mahmut Erol Kılıç
Hz. Mevlâna'yı yadediyoruz
Bilal Kemikli
MEVLANA DOSTLARINA TARİHLER-I
İsmail Yakıt
Bir zamanlar adalet deyince
Cuma Mektupları
MESNEVÎ HİKÂYELERİ ÜZERİNE
Nuri ÅžimÅŸekler
Sahte Åžeyhler
Editör'den
DerviÅŸ...
Mehmet Fatih
Dünyanın düğünü var
H. Nur Artıran
İSLAM TASAVVUFU - Soru ve Cevaplar
Editör'ün Seçimi
MEVLÂNA'YA GÖRE HZ. MUHAMMED (SAV)
Yakup Åžafak
Anasayfa | Hakkımızda | Site Haritası | İletişim | E-mail
Semazen.net'in resmi web sitesidir.
Web sitemizin dışında farklı sitelere yönlendiren linklerin içeriklerinden Semazen.net sorumlu tutulamaz.
Copyright © 2005, Tüm Hakları Saklıdır.
Sayfa oluşturma zamanı: 0.0337 sn.
Programlama: CMBilişim Teknolojileri Görsel Tasarım: Capitol Medya