Site Haritası
Kur'an-ı Kerim
Hadis-i Şerif
Hz. Mevlana
Eserleri
Bahâeddin Veled
Seyyid Burhaneddin
Şems-i Tebrizi
Selahaddin Zerkubî
Sultan Veled
Hüsâmeddin Çelebi
Hz.Mevlâna Dergâhı
Sema
Adab ve Erkan
Yolun Mertebeleri
Çelebilik
Mevlevi Ayinleri
Mevlana İhtifalleri
Akademik
Yükle
Hizmeti Geçenler
Mesnevi Sohbetleri
Mesnevi Hikayeleri
Fihimafih Okumaları
Duyuru&Etkinlik
Haberler
Semazen Video
Semazen Radyo
E-Kart
Projelerimiz
Foto Galeri
Soru ve Cevaplar
Linkler
Evrad-ı Şerif
KONYA
Dinletiler
Ney Nağmeleri



 

Google

Kur'an-ı Kerim

Dinleyelim

Hz. Mevlânâ'nın eserlerinden hangisini okudunuz?
Mesnevi
Divan-ı Kebir
Fihimafih
Mecalis-i Seba
Mektubat
Birkaçını
Hiç Birini
 
Kani Karaca

Âvâzeyi bu âleme dâvûd gibi sal
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

HOŞ BİR SADA BIRAKTIN

KANİ ABİ

Allah (c.c.) gani gani rahmet eylesin...

(1930 - 29 Mayıs 2004)

     Kani Karaca 1930'da Adana'da doğdu, iki aylıkken bir kaza sonucu gözlerini kaybetti. İlkokulda okurken, aynı zamanda köyün imamı olan öğretmeninden ders alarak Kur'an'ı hıfz etti. 1950'de İstanbul'a geldi. Bir süre Sadettin Kaynak'la çalışarak üslup ve tavır bilgileri öğrendi. Dini musiki çalışmalarını daha sonra, üslup ve tavır yönünden çok etkilendiği Yeraltı Camii imamı ve hatibi ünlü Hafız Ali Üsküdarlı'nın öğrencisi olarak sürdürdü. Sadettin Heper'den kudümle usul vurmayı öğrendi, kendisinden ayrıca başta mevlevi ayinleri olmak üzere pek çok dini ve dindışı eser meşk etti. İstanbul'un musiki çevrelerinde çeşitli sanatçılardan yararlanarak musiki bilgisini ilerletti. Hafız Ali Üsküdarlı ve zamanın birçok değerli musikicisinin karşısında verdiği dini musiki sınavı ile icazet aldı; bu sınavdaki başarısı Kani Karaca'nın makam bilgisi ile yeteneğini kabul ettirdiği önemli bir aşama oldu.

Karaca 1950'lerin sonları ile 1960'lı yıllarda İstanbul radyosundan yayımlanan programlarda klasik fasıllardan çok seçkin eserler okudu. Her yıl Konya'da ve İstanbul'da düzenlenen Mevlana'yı anma haftaları ile İstanbul Festivali çerçevesindeki sema törenlerine naathan, ayinhan ve kudümzen olarak çalıştı. Yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen sayısız konsere ve mevlevi ayinine katıldı. Pek çok plak, CD ve kaset doldurdu.

Kani Karaca istanbul'un son kırk yılda tanıdığı en ünlü hafız ve mevlidhanlardan biridir. Doğaçtan okuyuş yeteneği gerektiren hafızlık ve mevlidhanlık ile, besteli eserlerdeki icracılığı onun okuyuculuğunun iki yönüdür. Mevlid, ezan gibi yazılı bestesi olmayan, ancak doğaçlama ezgilerle okunan dini musiki şekillerinden başka, Kur'an okuyuşunda da büyük sanat gücü göstermiştir. Karaca, musiki eğitimi görmemiş din hocalarının yirminci yüzyılda artması sonucu hafızlığın Sanat yönü gitgide kaybolurken, dini musikinin geçen yüzyılda yetişmiş üstadlarıyla zamammıza kadar ulaşan seçkin gelenekleri izleyip geliştirenlerdendir. Onun musikiye en büyük
katkısı, İstanbul'a özgü mevlid ve Kur'an okuma üsluplarını günümüzde de büyük sanat gücüyle yaşatmasıdır.
Karaca bugün kaybolmaya yüz tutmuş olan gazelin de çok usta bir yorumcusudur. Doğaçlama musıkide ezgi ile güfteyi her musiki şeklinin gerektirdiği ifadeye göre başarıyla kaynaştırır. Bariton sesiyle, pestlerde olduğu kadar tizlerde de perdelerin sesini falsosuzca vererek, makamların özelliklerini, seyirlerini ustaca gösterir. Belli bir makamın ses alanından çıkarak başka bir makamın ses alanına geçmek anlamına gelen geçki sanatını başanyia uygular, iç içe örülü, uzun ve kısa, uzak ve yakın geçkilerindeki makam, ezgi ve buluş çeşitliliği, okuyuş üslubuna ayırt edici bir özellik katar.

Kani Karaca dindışı musikinin de günümüzdeki büyük icracılarındandır. Çok geniş bir repertuvarı vardır. istanbul radyosundaki solo programlarında ve özel konserlerde okuduğu kar, murabba beste, ağır ve yürük semailer arasında ilk kez seslendirilmiş eserlerin sayısı bir hayli kabarıktır. Karaca, Münir Nurettin Selçuk'tan sonra yetîşen değerli icracılar arasında adı en başta anılan ses sanatçılarındandır.

Karaca 1950'lerin sonları ile 1960'lı yıllarda İstanbul radyosundan yayımlanan programlarda klasik fasıllardan çok seçkin eserler okudu. Her yıl Konya'da ve İstanbul'da düzenlenen Mevlana'yı anma haftaları ile İstanbul Festivali çerçevesindeki sema törenlerine naathan, ayinhan ve kudümzen olarak görev aldı. Yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen sayısız konsere ve mevlevi ayinine katıldı. Pek çok plak, CD ve kaset doldurdu. Karaca, Türkiye Hafızı Kuran ve Mevlithanlar Cemiyeti'nin de kuruluşuna katkıda bulundu. Kani Karaca, yakalandığı kanser hastalığı sonucu 29 Mayıs 2004'de İstanbul'da vefat etti.Ruhu Şâ'd olsun...

 

Kani Karaca'nın sesinden:   Ezan:  Kur'an-ı Kerim:  Naat-ı Şerif:      

 

Hatm-i Şerif - Okuyan: Kani Karaca

Hatmi Şerif Dinle >>>

 

Bilgisayarına Kaydet

 

Basından Seçmeler

 

Göçtü kervan, kaldık dağlar başında

 

A. TURAN ALKAN

02.06.2004 - ZAMAN

 

Kâni Karaca’ya Allah rahmet etsin; bazı gazeteler ondan “mevlidhan” diye bahsedince şaşırdım ve üzüldüm. Ağacı yaprağıyla tarif etmek gibi bir şey bu. Kâni Bey’e mevlidhanlık sıfatı az gelir; o yaşadığı müddet zarfında Türk musikisinin en büyük sesiydi; klasik tegannî tarzının belki de yegâne üstâdıydı.

Bazen kendisine refakat eden saz heyetiyle lâtifeleşmek istediğinde sesinin karar perdesini koma koma yedirerek bir başka perdeye vâsıl olduğunu ve bir süre sonra sâzendelerin “akordumuz bozuldu” diye icrâyı bırakıp akort düzeltmeye yeltendiklerini anlatırlar ki sözü edilen perde göçürme hadisesi, ancak çok eğitimli ve kabiliyetli kulakların veya elektronik frekans ölçme âletlerinin fark edebildiği bir dar aralıkta cereyan etmektedir. “Kaybımız büyüktür” demek gereksiz; biz sadece müthiş bir hançereden değil, asrın en büyük kulağından ve musiki beyninden mahrum kaldık ve telâfisi de yoktur.

Gayet iyi hatırlıyorum, 1975 yıllarında BBC’den bir ekibin sırf Kâni Bey’den artık radyolarda bile yayın imkânı bulmayan klasik eserlerin kaydını yapmak üzere Türkiye’ye geldiklerini işitmiştim. Böyle bir musiki beyninden geriye kalan birkaç tane ticari albümden ibarettir ve onun kadrini bilenler, bu kadarıyla iktifâ etmek zorunda kalacaklar.

Kâni Bey, “klasik” kavramının içini hakkıyla dolduran bir musiki zekâsıydı. “İcrânın zekâyla ne ilgisi var” dememeliyiz. Sıradan sesler, zekâ ve zekânın desteklediği birikimle musiki haline gelir. Feyz ve ders aldığı hocaları itibariyle Kâni Bey, bugün meraklı dinleyicilerin bile varlığından ve lezzetinden haberdar olmadıkları klasik tavrın en mütebahhir icrâcısı idi. O edâ ve o tavır bugün yoktur. Klasik musikimiz ne yazık ki iyi niyetli ama bilgisiz ve zevksiz koro şefleri tarafından insanı “on dakikada huzur içinde derin bir uykuya” sevk eden terapi seansları haline getirilmiş bulunuyor. Klasik zevkin körelmesinde, klasik eserlerin müşterisiz kalmasında vaktiyle uygulanan kültür politikalarının derin tesirleri vardır. Ülkesinin medenî birikimini gözden geçirdikten sonra “bizim klasiğimiz yoktur” diyebilen kafalar yıllarca maarifte ve yayın hayatında tesirli oldular. Bu yüzden Kâni Bey ve onun yanına koyabileceğimiz üç–beş musiki üstâdı “gazelhan, mevlidhan” gibi sıfatlarla anılabiliyor bugün. Bu ayıp bizim ayıbımızdır. Zihnimizde “klasik” diye bir kalite kategorisi olmadığı için iyiyi kötüden, sıradanı sıradışından ayırt edecek bir tefrik cihazına malik olamadık. Böyle bir eksiklik, haddizatında klasik değere sahip eserlere sahip olmamakla aynı kapıya çıkar; evet, o eserler yerinde duruyor ama onlara nüfuz edecek harfler, âletler, kavramlar, kelimeler, hâsılı kültür kodlarından mahrumuz. Sâbâ ile segâh’ı birbirinden ayırt edecek kaç kişi var tanıdıklarınız arasında? Bırakalım gençleri, otuz yaş sularında seyredenlere beş bestecinin adını sorunuz isterseniz.

“Ne aradığını bilmeyen, ne bulduğunu da bilemez” diyen adam ne kadar haklı! Adamın ufku “mevlidhan”da nihayete eriyorsa ne yapabilirsiniz ki? Mevlidhan, hani şu kandil günlerinde televizyona çıkan ve naklen yayın esnasında ağız ve diş taraması yaptıracak ölçüde zorlanarak sanatını icrâ eden kişiler; tâbir yerinde ise dinî musikinin sokak çalgıcıları. Kimseyi tezyife niyetim yok, ufkumuzun bittiği yeri anlatmaya çalışıyorum sadece.

“Belki hâlâ o besteler çalınır / Gemiler geçmeyen bir ummânda” mısrâlarını hatırlar mısınız; Kâni Bey, artık gemilerin geçmediği o uzak ummânlarda, varlığından kahir ekseriyetimizin hâlâ haberdar olmadığı o besteleri seslendirirdi işte.

Hâsılı efendim, “Göçtü kervan, kaldık dağlar başında...

Bülbül sesli hafıza veda

 

Dinî ve lâdinî musikinin son büyük temsilcisi Hafız Kani Karaca, kültür tarihimizde derin izler bırakarak hayata veda etti. Türk musikisinin büyük üstadlarından meşk eden Karaca, musikimizin adeta canlı bir arşivi idi.

 

Siyah gözlükleriyle yer etmişti zihnimizde. Dolaştığı perdeleri kusursuz basan davudî sesi, İstanbul ağzıyla ve makamdan makama geçerek okuduğu Kur"an"lar, Mevlidlerle hafızlığı sanat neşesiyle icra eden kuşağın son temsilcilerindendi. Türk musikisinin, icra edecek babayiğit kalmadığı için unutulmaya yüz tutan en zorlu eserleri zihninde kayıtlıydı.

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Hafız Kani Karaca"nın hayatı aslında doğuşundan itibaren bir roman gibidir. 1930 yılında Adana"nın Adalı köyünde dünyaya gelir.


Karaca"nın kabiliyetini keşfeden ilkokul öğretmeni, hafız yapmak için halasından izin alır. Kani Karaca, köyün imamı Ali Rıza Efendi"den hıfzını bitirir ve 9 yaşında hafızlık icazetini Adana"da alır. 1950 yılında İstanbul"a gelir. Hafız Saadettin Kaynak"tan dört yıl kadar solfej, üslup ve tavır bilgileri öğrenir. Saadettin Kaynak genç öğrencisinin kabiliyetinden ve azminden çok emindir. "Ben onu öyle bir yetiştireceğim ki, bütün dünya tanıyacak" der ve hayatının sonuna kadar da onunla özel olarak ilgilenir.

1953 yılında, özellikle kudümle usul vurmayı öğrendiği, başta Mevlevi ayinleri olmak üzere pek çok eser meşk ettiği Saadettin Heper"le tanışır. Bu tanışmayı kendisi şöyle anlatır: "Saadettin Kaynak"ın Sıraserviler"deki evinde meşkederken Saadettin Heper de geldi. Saadettin Kaynak, "Oğlum, bu zat musikide benden daha yüksek, bana bir emr-i Hak vaki olursa ben seni buna emanet ediyorum" dedi. İlk önceleri Tophane"deki Kadirihane"de meşk ederdik. Bir ara özel olarak evime gelir ve bana meşk ederdi."

Kani Karaca, daha sonra üslup ve tavır yönünden çok etkilendiği, Üsküdar tavrı denilen Kur"an okuma tarzının son temsilcisi Yeraltı Camii İmamı Hafız Ali Efendi"nin öğrencisi olur.

Musiki kültürümüzün canlı tarihi

Konya"daki sema törenlerinde icra edilen Nat-ı Mevlânâ, Kani Karaca"nın sesiyle özdeşleşmişti bizim nesil için. İlk yıllarından beri Konya ve İstanbul"da düzenlenen Hz. Mevlânâ"yı anma törenlerine naathan, ayinhan ve kudümzen olarak katılmaktaydı. Mevlevi mukabelelerinin düzenli olarak başlamasını şöyle anlatmaktaydı Karaca: "1955"te Konya"da Mevlevi ayinine başladık. Ben güftesi Mevlânâ Hazretlerine, bestesi de büyük bestekar Itri Dede Efendiye ait olan Rast makamındaki Nat-ı Mevlânâ"yı Kaynak hocadan meşk etmiştim. Saadettin Kaynak"ın vefaatından sonra Saadettin Heper hoca ile Nat-ı Mevlânâ"yı tekrar (onun tabiri ile daha doğru şekliyle) meşk ettik. Biz Konya"ya gitmeden evvel Sadi Hoşses ve arkadaşları tarafından 1950-1955 yılları arasında kendi talebeleri ile Konya Şahin Sineması"nda 15-20 dakikalık bir Mevlevi ayini icra edilirmiş. Ne zaman ki Saadettin Heper hoca ön plana çıktı. Konya Belediyesi bu işi ele aldı ve bu organizasyonu ona verdiler. Ben 40 seneden beri Konya"ya gider gelirdim."

Zamanımızda adet olduğu üzere hüdâî nâbit biten nevzuhur sanatkarlardan değildi Kani Karaca. "Eski kuşak sanatkarların devrine" yetişmiş, onlardaki bilgilerin kendileriyle birlikte kaybolacağını anlamış ve haftanın her günü bir meclisten bir meclise meşk için koşturmuştu. Bu sayede birçok sanatkardan istifade etmiş, dinlediği eserleri son derece kuvvetli hafızasına kaydetmişti. Makam geçkileri ile ünlü Kani Karaca, gayretlerini ve bu bilgileri kazanmasını şu şekilde özetliyordu: "Biz hoca gördük, üstad gördük, bunların önünde diz çöktük, onlardan feyz aldık. Biz evelallah bunların meyvelerini topluyoruz. Ben eğer şu anda İstanbul"a gelseydim, hiçbir şey öğrenemezdim. Çünkü İstanbul"un o eski müzisyenleri kalmadı, öğretecek kimse de yok. Biz bu hususta epeye uğraştık. Şöyle diyebilirim ki gerek kulak dolgusu, gerek özel meşk ile binlerce eser geçtik ve pişirdik. Mesela bugün 36 küsur Mevlevi ayini diyelim bunların hepsini ezbere okurum." Kani Karaca icracı olduğu gibi bestekârdı da.

TRT"de uzun yıllar görev yapmış, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı"nda da usul ve repertuvar öğretmeni olarak çalışmıştı.
Musikimizin canlı hafızası olan Hafız Kani Karaca"nın sağlığında kıymetini biz ne derece bildik tartışılır ama yabancılar onu "bülbül sesli hafız" olarak tanımaktaydı. Amerika"da ve birçok Avrupa ülkesinde Kani Karaca"nın okuduğu Mevlevi ayin-i şerifleri ve Nat-ı Mevlânâ kasetlerden dinlenerek meşk ediliyor. İngilizler, özel sipariş ile, Kani Karaca"ya Hatipzade Osman Efendi"nin Rast Karı Natık"ını okutmuşlar. 1989 ve 1990 yıllarında İhsan Özgen ile Atina ve Selanik"te verdiği konserlerin canlı kayıtlarından plak ve CD yapılmış.

"Kaniciğim nerede okumuştuk?"

Tanıyanlar Kani Karaca"yı gözleri görmeyen ama gönlü açık bir şahsiyet olarak anlatıyor. Hoş sohbeti, renkli kişiliğiyle dost meclislerine neşe katardı. En büyük özelliklerinden biri de taklit kabiliyeti idi. Türkçenin çeşitli şivelerini, tanıdığı kişilerin konuşma tarzını ve sesini başarıyla taklit ederdi. Hatta bir gün hocası Üsküdarlı Ali Efendi"yi taklitle bir aşr-ı şerif okuyup teybe kaydetmiş. Ali Efendi bu kaydı dinlediğinde kendisi okudu sanıp "Kaniciğim biz bunu nerede okumuştuk?" diye sormuş.

Ali Ulvi Kurucu merhum ise "Hafız Kani"yi Dinlerken" isimli manzumesinde onun hakkında şöyle demektedir:
.... Bu nurdan ses, gerilmiş ufka, bazen bir gümüş tüldür,
Ve bazen, ah ü feryad eyleyen bir dertli bülbüldür!..
Yakar ateşli feyadiyle, dem tuttukça eflaki,
Mezamiriyle coşmuş, Hazret"i Davud okur sanki! ...


KADRİNİ SENG-İ MUSALLADA BİLİRLER

PROF. DR. EMİN IŞIK:
Kani Karaca"yı anlayabilmek için, onun gibi musiki ilmine vâkıf olmak lazım. Bir vatandaş bana "Hafız-ı Kur"an olan bir kişinin lokantalarda, restoranlarda fasıl heyeti ile şarkı söylemesi doğru mu?" diye bir soru sordu. Ben de o kişiye, "O bir baba, 70 yaşında ve üç çocuk sahibi. Onun musiki kültürü ve icrasını anlayabilecek insanlar kalmadı. Onu kınayacak yerde, onu bu hale getiren halkı ve yöneticileri kınamanız lazım" demiştim.

NECDET YAŞAR:
Osmanlı musikisinin ve kültürünün son temsilcisi olan üstadların talebesi idi. Yurtdışında, dünyayı 7 asır idare etmiş olan Osmanlının şaheser musiki eserlerini dinlemek için konserlere akın ediyorlar. Kani Bey de bu doyumsuz musiki lezzetinin son temsilcilerindendi.

AHMET ÖZHAN:
Makam seyri ve geçkileri konusunda bir virtüözdü. Çok nadir ve tam bir enstrüman gibi kullandığı bir sese sahipti. Alaeddin Yavaşça hoca, "Kani nadirattan bir zattır" derdi. Saadettin Heper ve Saadettin Kaynak gibi hocalardan makam, usul ve repertuvar dersleri, Hafız Ali Üsküdari"nin talebesi olarak Üsküdari diye anılan kıraat tarzının son temsilcisi idi. Büyük bütün usulleri bilirdi, emprovize musikiye son derece vâkıftı. Hiç kimse yegane değildi ama Kani Ağabey, yeganeliğe çok yakın bir insandı.

NİYAZİ SAYIN:
Türk musikisine sırt çevrildiği bir dönemde Kani"den istifade eden etti ama hali hazırda onun gibi musikiyi bilen ve icra edebilen bir kişi de mevcut değil. Osmanlı-Türk musikisi geleneğinin son temsilcilerinden dersler aldı. Ömrünün sonuna kadar da o tecrübe ve kabiliyetinin hizmetkarı oldu.

ABDİ COŞKUN:
Kani Karaca"nın hayatta iken tam anlamı ile kadrinin bilindiğini söylemem mümkün değil. Ancak, çok şükür ki onun döneminde ses kayıtları mevcut idi. Bundan sonra, Kani Karaca adına enstitüler kurulmalı ve onun kayıtları ve hatıraları laboratuvarlarda incelenmeye tabi tutulmalıdır.

Abdullah Yalvaç

 

 

Üftâde Sempozyumu
Mehmet Demirci
Hz. Muhammed (s.a.v.) 'den Özür...
Muhsin İlyas Subaşı
GERÇEK VE SAHTE DİN REHBERLERİ
Misafir Yazar
Beş Duyu ile Yetinmek
M. Sait Karaçorlu
Hüdhüd ile karga arasındaki kavga
İsmail Güleç
MESNEVÎ HİKÂYELERİ
Adnan K.İsmailoğlu
CELALEDDİN ÇELEBİ (II)
Lokman D. Solmaz
Sufi ve Tasavvuf
Cemalnur Sargut
KİMİN MÜRŞİDİ YOKSA
Mahmut Erol Kılıç
Hz. Mevlâna'yı yadediyoruz
Bilal Kemikli
MEVLANA DOSTLARINA TARİHLER-I
İsmail Yakıt
Bir zamanlar adalet deyince
Cuma Mektupları
MESNEVÎ HİKÂYELERİ ÜZERİNE
Nuri Şimşekler
Sahte Şeyhler
Editör'den
Derviş...
Mehmet Fatih
Dünyanın düğünü var
H. Nur Artıran
İSLAM TASAVVUFU - Soru ve Cevaplar
Editör'ün Seçimi
MEVLÂNA'YA GÖRE HZ. MUHAMMED (SAV)
Yakup Şafak
Anasayfa | Hakkımızda | Site Haritası | İletişim | E-mail
Semazen.net'in resmi web sitesidir.
Web sitemizin dışında farklı sitelere yönlendiren linklerin içeriklerinden Semazen.net sorumlu tutulamaz.
Copyright © 2005, Tüm Hakları Saklıdır.
Sayfa oluşturma zamanı: 0.0327 sn.
Programlama: CMBilişim Teknolojileri Görsel Tasarım: Capitol Medya